So fuckin' special

647 80 332
                                    


"Okulda kendini yormamaya bak babanla yine akşam mesaisine kalıyoruz oğlum haberin olsun."

Annesi arabayı okulun önünde durdurduğunda Rin kafasını yasladığı camdan kaldırıp baş sallamakla yetindi. Ebeveynlerinin evde olup olmaması pek de bir fark yaratmıyordu onun için. Doğru düzgün konuşamaların geçmediği akşam yemeklerini tek başına ya da anne babasıyla yemesi bir şey fark etmiyordu.

O evdeki soğukluk Rin'in üzerine sinmişti. Birilerinin varlığı dahi o soğukluğu gideremezdi.

Açıkçası şu an bunu düşünecek hali yoktu. Kendisini çok yorgun hissediyordu. Arabanın kapısını açtığında kasları öylesine uyuşmuştu ki kendisini zar zor dışarı atabildi. Suratına vuran soğuk havayla Rin havanın serin olmasına ilk kez sevindi. Soğuk hava kendisine gelmesine yardım ederdi. Öyle umuyordu yani.

Bedenini dört saatlik uykuya alıştırmasına nazaran hala uykusuzluğa alışmamıştı. Gece boyunca uyuyamadığından kendisini utanç verici derecede halsiz hissediyordu evet. Uyumama sebebini ise kendisine mümkün olduğunca hatırlatmamaya çalışıyordu.

Bu daha utanç vericiydi çünkü.

Bütün gece anonim çizerle yaptığı konuşmaları düşünmüştü. Hiori ile korku oyunu oynarken dahi aklı tam anlamıyla yerinde değildi. Oyunun en korkunç kısmını Hiori bağırmasa fark etmeyecekti bile. Hayatı sorguladığı ve kendisine neden bu kadar yabancılaştığı anlar varken kim saçma sapan bağırışları umursardı?

Ayaklarını sürüyerek okul binasına girdiğinde bugün şanslı olduğunu düşündü. Okulda kendisinin dışında kimse yoktu. Diğer insanlar gelene kadar hiç değilse kendisini toparlardı. Bu saçma sapan halini kimsenin görmesini istemiyordu. Liseli de olsalar insanoğlu her türlü aynıydı ve yargılamaya bayılırdı. Yeni dedikodu malzemesi vermesine lüzum yoktu.

Gözlerini ovuşturdu.

Hayalet olsaydı eğer hayat bir nebze olsun daha kolay olurdu. Bir şeyleri saklamak zorunda kalmazdı. Bir şeylerden korkmak zorunda da kalmazdı. Hayaletler bataklıkta debelenmezdi öyle değil mi?

Göz bebeklerini odaklanmaya zorlayarak merdivenleri ağır ağır çıktı. Merdivenden düşüp kafasını yarmak pek cazip bir olasılık olmadığından adımlarında dikkatliydi. Son merdiveni de çıktığında kendisini bir şekilde sınıfa atmayı başardı. Karşılaştığı manzara her günkü gibiydi.

İsagi, yine elini çenesine koymuş dışarıyı seyrediyordu. Rin, İsagi'nin suratını tam olarak göremese de gördüğü kadarıyla çocuğun suratının huzurlu olduğunu söyleyebilirdi.

Anlam veremedi. Dışarıda huzur bulacak ne görüyordu? Altı üstü ağaçlar, yollar, binalar vardı bunların nesi huzur vericiydi? Hiç anlamıyordu şu çocuğu. Hele ki İsagi izlendiğini anlayıp kafasını çevirdiğinde ve sabah vuran güneşten dolayı olduğundan çok daha parlak görünen gece mavisi gözleri kısıp dişlerini gösterircesine Rin'e gülümsediğinde ardından da canlı bir sesle "Günaydın Rin." dediğinde Rin onu hiç anlamadı.

İsagi'nin başlarda kendisine gülümsememesini normal karşılayabilirdi, Rin'in insan iletişiminde ve mimik kontrolündeki eksikliklere bakılırda pekala normaldi. Can sıkıcı derecede normal.
Fakat İsagi'nin ona son günlerdeki davranışlarına Rin nasıl tepki vermeliydi bilmiyordu.

Görmezden gelmek ve kulaklarını tıkamak insanlardan umudunu kesmiş bir çocuğun yöneleceği davranışlardı ama karşısındaki insanın sözleri ve hareketleri bir karşılık beklemeden olunca, Rin'in varlığını unutma derecesine getirdiği duygularını hatırlatınca kolayca görmezden de gelemiyordu kulaklarını da tıkayamıyordu.

elem çiçekleri | rinsagi Where stories live. Discover now