You're so fuckin' special

545 78 100
                                    


İsagi merdivenin son iki basamağını da çıkıp sınıf kapısından içeriye girdiğinde sabahın erken saatleriydi. Haliyle sınıfta onun dışında kimse yoktu. Uyandırmak adına günaydın mesajı attığı en yakın arkadaşı Bachira da dahil.

Önceki mesajlara baktığında Bachira'nın hala gelmemesine şaşırmamalıydı.Kendisini dizi maratonuna kaptırmış, anlık mesajları sağ olsun İsagi de bunu adım adım takip etmişti. Hal böyleyken sabah kendi kendisine uyanabilmesinin imkanı yoktu.Yuu-san onu kulaklarından çeke çeke okula getirecek gibi duruyordu.

Sınıfta şu anlık yalnız olduğuna göre zamanını geçirmek adına karalama defterine bir şeyler çizebilirdi. Telefon oyunu oynamak da bir seçenekti fakat sabah sabah gözlerini ağrıtmak kötü bir sonuç olurdu. Ama Bachiraların komik sabah rutinini resmetmek kulağa şimdiden harika geliyordu.

Aklına gelen manzaraya kendi kendisine gülerken antasından karalama defterini ve kalemliğini çıkarttı.Defterin boş bir sayfasını açtı ve kalem kutusundan uygun bir kalem aradı. Normalde uçlu kalem kullanmazdı ama bugün nedense ince uçlu bir kalem kullanası gelmişti. Ve böyle bir kalemi vardı. O kalemi bulabilseydi vardı yani.

Belki diğer kalemlerin arasında karışmıştır diye kalemliğini komple boşalttı ve kalemlerin tek tek sayarak geri yerleştirdi. Uçlu kalemi ortada yoktu. Evde bir yerlere mi düşürmüştü acaba? Gerçi dün kalemliğinden bir iki kalem almıştı ve onun dışında kalemlik hep kapalı kalmıştı. Evde düşürmüş olamazdı.

Dün o kalemi kullandığını hatırlıyordu önceden kaybetmiş olma ihtimali zaten yoktu. Okulda mı düşürmüştü? Sınıfı temizleyen arkadaşları temizlerken çöpe atmış olabilirdi. Kendisi koridordan sorumlu olduğu bu fikrinin doğruluğunu net olarak bilemiyordu.

Dün, sınıfın temizliği Karasu, Otoya ve Yukimiya'ya düşmüştü. Onlara kalemini görüp görmediklerini sorardı ama net bir cevap alır mıydı mechuldü. Otoya gibi gamsız ve Karasu gibi sivri dilli ikili vardı ortada. Aralarından bir Yukimiya ona yardımcı olabilirdi.

Bunu da o üçü geldiğinde düşünürdü artık. Kalemini bulmak o kadar da acil bir iş sayılmazdı. Sadece anlarsınız ya İsagi kendisini dikkatli birisi sanıyordu.

Çenesini avucunun içine yerleştirip iç çekerken gözleri camdan dışarısındaydı. Kendi yaş grubundaki üniformalı insanların okul kapısından içeri girişini seyrediyordu. Karalama yapmaktan daha iyi bir aktivite değildi ama ilginç bir şekilde bağımlılık yapmıştı.

"Hey."

Bu küçük bağımlılığı da buraya kadarmış.

Çünkü sınıfta ilk duyduğu sesin hiç beklemediği bir insanın sesinin olması daha önemli bir konuydu. Sınıfta kendisinden başka kimse olmadığı için bu seslenme şeklini kendi üzerine alırken çenesini avucundan çekti.

Ona dikkatle bakan deniz mavisi gözler vardı. Hafifçe çatılmış ince kaşlar, derisinin iç kısmı soyulmuş kırmızı dudaklar vardı. Bir de sıkılan yumruklar. Bir gerginlik vardı üzerinde her gün giymediği. Evet o yumruklar yine sıkılırdı o gözler yine sert bakardı özellikle de İsagi'ye  ama ne o yumruklar titreşirdi ne de o göz bebekleri. Bu yüzden İsagi merak etti.

'Rin bana ne söylemek istiyor?' diye düşündü.
Rin bu şekilde durursa konuşmayı başlatmayacağından İsagi neşeli sayılabilecek bir şekilde "Günaydın Rin." dedi. Ardından Rin'in göz bebeklerindeki ufak da olsa kıpraşmayı gördü. Ya da İsagi fazla odaklandığından beyni ona oyun oynuyor da olabilirdi.

Rin göz bebeklerini zor da olsa İsagi'ye dikti, İsagi'nin onu dikkatle izleyen gözlerini görmezden gelmeye çalışarak dilini dişlerine bastırdı ve "Tch" sesini çıkardı. Konuşmak için ağzını aralamıştı ki başka bir ses duyuldu.

elem çiçekleri | rinsagi Where stories live. Discover now