şımarık ay parçası

11.6K 465 29
                                    

"Denesem ölürüm değil mi? Keser önümü

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Denesem ölürüm değil mi? Keser önümü."

&

"Şevval."

İsmimi abim koymuş. Ben doğduğumda o, 6 yaşındaydı, anasınıfında aşık olduğu kızın ismini koydurtmuş annemlere. Günlerce ağlayarak. Oysa ismin sadece Rona olacakmış, annemler öyle kararlaştırmışlar. Abimin yoğun ısrarları üzerine Şevval'i de eklemişler.

İsmim, Rona Şevval Korel.

Rona, Kürtçe bir isim. Babam askerliğini doğu illerinden birinde yapmış, çarşıya çıktığı bir gün ağlayan bir kız çocuğu görünce onunla ilgilenmiş kızın ismini öğrenmiş. Babam kızın belki de sadece istediği pamuk şekeri alamadığı için ağladığını düşünse de kız aslında yetimhaneden kaçtığı ve kaybolduğu için ağlıyormuş. Anne ve babası, terör saldırısında vefat etmişler. Babam bunları yetimhane müdüründen duyduğunda gözyaşlarını tutamamış. Bir gün kızı olduğunda kızına bu kızın ismini koyacağına dair kendine söz vermiş.

Kızın adı Rona. Anlamı ışık demek.

Benim de adım Rona, anlamı ışık demek.

Şevval, ay parçası demek.

Ve bu kadar. İsimlerin kişilerin karakterlerini belirttiğine inanıyordum. Sürekli gülen, etrafa ışık saçan biriydim. Mutsuz olduğum o kadar az an vardı ki, okuldakiler beni hiç ağlarken görmemişlerdi mesela. Onlara göre sorunsuz bir insandım, ben de kendimi öyle sanıyordum.

Babam ticaretle uğraşıyordu, annem restoruant zincirinin başındaydı ve  durumumuz hiçbir zaman kötü olmamıştı. Annem sanatsever bir insan olduğu için sanatla iç içe büyümüştüm. Pazar günleri annemin müzik listesini açıp küçük küçük heykeller yapardık.  Babam bize karşı annem kadar ilgili değildi ancak bu yüzden babama hiç kızmamıştım. Çünkü babam yeterince meşguldü, eve geç saatlerde geliyordu. Biz çoktan bininci rüyamızı görürken babam sessiz adımlarla eve girip annemin yanında kıvrılıyordu. Yine de bana pazar günü yetiyordu.

Gezmeyi o kadar seviyordum ki, evden çıkmayı sevmeyen abimi oradan oraya sürüklüyordum. Yazın haftasonu bodruma gidip dönmek, abimi peşimde sürüklemek, yazlığın terasında deliler gibi sarhoş olmak çok güzeldi. Arkadan Sezen Aksu çalarken heykel yapmak güzeldi, onları bozmak güzeldi. Saçma sapan kurslara gitmek, hepsini yarım bırakmak güzeldi. Seramik kursunda kurbağalı kupa yapıp abime getirmek, hiç sevmese de ona zorla o bardakta kahve içirmek güzeldi.

Abim varken her şey güzeldi sanki.

Saçma sapan kavgalarımız bile.

Mesaj kutumdaki her erkeğe istisnasız el işareti yapıp çekerek gönderiyordu. Geçen sene hoşlandığım bir çocukla tam flört aşamasındayken çocuğa el işareti çekip atmıştı, üstelik benim yerime mesaj atmıştı. Ertesi gün kalktığımda çocuk beni engellemişti, okulda yüzüme bakmıyordu. Olayı anladığımda önce sinirlenmiş abimi hırpalamıştım. Ona hırpalamak denirse tabii. Yumruklarıma gülünce sinirlenmiş ve aldığı için zevksiz diye dalga geçtiğim Gucci tişörtünü bahçemize sürekli gelen köpeğin önüne atmıştım.

Aramız bir ay boyunca düzelmemişti, bir ay boyunca sürekli birbirimizle uğraşmıştık ve en sonunda benim ağlama krizimle bana sarılmış yatıştırmıştı. Ona o çocuğu gerçekten sevdiğimi söylediğimde çocuğun hesabını açıp takip ettiği kızları göstermiş ne kadar yavşak orospu çocuğu olduğunu nazikçe sıralamıştı. Onu haklı bulduğumda barışmıştık, ona kahve ısmarlatmıştım.

Şevval ismi bana abimi hatırlatıyordu, biri Şevval dediğinde kalbim acımasızca çarpıyordu. Biri Şevval dediğinde oturup ağlamak istiyordum.

O beni bulduğunda, ki saklanmamıştım, adımı söylemiş ve oturduğum pufun hemen önünde dikilmişti. Gözlerimi devirmemek için zor tutarak bakışlarımı ona çevirdim. O anda anladım göz rengini.

Cansız bi mavi.

Berrak bi denizi anımsatıyordu gözleri.

"Buyur," dedim ifadesiz tutmaya çalıştığım bir sesle.

"Bana o gözlerle öyle bakma!!!" Diye bağırıyordu içim.

"İsmin Şevval değil mi?"diyerek gözlerini kıstı. Gözlerimi devirdim ve homurdandım. Şevval olmasam neden başımı kaldırıp sana bakayım?
"Evet." Dedim ağzımın içinde.

Kısa bir süre beni süzdü, geçen sefer yaptığı gibi. Koyu renk dağınık saçlarımda oyalandı gözleri biraz. En sonunda konuşma kararı almış olacak ki dudaklarını ıslattı ve ağzını araladı.

"Sorunun ne?"

"Sorunun ne, derken?" Dedim gözlerimi kısarak.

"Bildiğin sorunun ne? Niye sürekli bir tartışma çıkarma peşindesin?" Sesi sakindi, hiddetli değildi. Bağırmamış veya kızmamıştı. Sadece soruyordu, sanki gerçekten merak ediyormuş gibi. Sanki gerçekten büyük problemmiş gibi.

"Seni sikleyen durum ne tam olarak?" Dedim saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirirken. Yerleştirdikten sonra elimi çenemin altına koymuş kulağımdaki gümüş küpeyle oynuyordum.

"Rahatsız oluyorum." Dedi sadece. İki kelime, ifadesiz bir şekilde. Gözlerimi devirdim tekrar.

"Olmaya devam et o zaman."

"Dalga geçmiyorum," dedi vurgulayarak. "Ciddi bir şekilde konuşmaya çalışıyorum senle. Yüzüme bak, Şevval."

Gözlerimi yavaşça yüzünü çevirdiğimde çatılan kaşlarıyla bana bakıyordu. Çok kalın olmayan dağınık kaşları mavi gözlerinin üzerine hafifçe inmişti, dudakları düzdü, yanakları içe göçmüştü sigara içerken olduğu gibi.

"Şaka olsa gülmeyeceğim şeyler söylüyorsun da, dalga geçiyorsun sandım." Dedim alayla.

"Şımarıksın." Dedi baştan aşağıya beni süzerken.

"Sen de yavşağın tekisin ama gelip bunu sana söylemiyorum."

Güldü, yüzünü yana çevirdi, eliyle çenesini sıvazladı ve güldü. "Kızım sen var ya..."

"Ee?" Dedim ayağa kalkıp eteğimi düzeltirken. Cümlesinin devamını getirmedi, gözlerini gözlerime dikti ve sustu.

"Tuana için bunları dediğini biliyorum," diye mırıldandım ondan bir adım uzaklaşırken. "Ancak ben senin yerinde olsam ota boka, özellikle bilmediğim konulara yorum yapmazdım. Sadece tavsiye." Tek gözümü kırptım, dudağımın sağ kenarı alayla yukarı kıvrılırken sırtımı döndüm ve koridorda yürümeye başladım. O arkamdan sadece sustu, son gördüğüm ellerini göğsümde birleştirip beni izlediğiydi.

Kayıp eşya bürosunun önündeyken, burası koridorun ortası oluyor, dank eden şeyle arkamı dönüp ona baktım.

"Adın ne?" Diye sordum.

Bilme. Şevval. Bilme.

Dudakları yukarı kıvrıldı. "Ne o? Merak mı ettin?"

"Hayır," dedikten sonra dönüp ilerideki müdür odasını gösterdim. "Müdür soruyor da..."

Kahkaha attı. "Seninkini de soruyor mu?"

Yapmacık bir şekilde gülerek arkamı döndüm.

Merdivenlerden çıkana kadar bakışlarını sırtımda hissettim.

&

bulutkoc: şımarık ay parçası.
21.36

&

Bu Kekre Dünyada|| yarı textingWhere stories live. Discover now