6.5: Benim Bildiğim

239 29 32
                                    


I hate the beach but I stand 

In California with my toes in the sand

Eğer Jungkook bütün gece onun su içmesi konusunda bu kadar ısrarcı olmasaydı, Seokjin biliyordu ki en çirkin geceden kalma kafayla uyanırdı güne. Onun yerine, bir bardak su ve iki ağrı kesicinin kolayca iyileştireceği minimal bir baş ağrısı ve kuru bir boğazla uyanmıştı – kendi odasına dönmeden önce Jungkook'un baş ucuna bıraktığından emin olduğu şeylerdi bunlar.

En sonunda yatağında oturup telefonunu kontrol edecek kadar gücü toparladığında saatin neredeyse öğleden sonra bir olduğunu gördü ve günün ne kadar büyük bir bölümünü kaybettiği için kendinden biraz da olsa utanmıştı. Ancak sabaha karşı beşe kadar otele dönmediklerini göz önünde bulundurduğunda kendine olan tutumunu biraz da olsa değiştirdi. Jungkook'la bir anlaşma yapmışlardı ve o gün ne yapacaklarına Seokjin'in kendini ne kadar korkunç hissettiğine bakarak karar vereceklerdi zaten, o yüzden kimseyi bekletmediğinin farkındaydı. Yine de, bugün her ne yapacaksa yapsın, Jungkook'la birlikte yapmak istediğini biliyordu.

Telefonundan takvimi açtı ve diğer herkesin programı üzerinden geçti.

Hobi

[8-9 a.m.] Ekip kahvaltısı

[9-11 a.m.] Prova

[Noon to 2 p.m.] Ekiple öğle yemeği

[6-10 p.m.] Son kez üzerinden geçiş

Yoongi and Tae-tae

[2-5 p.m.] Pantages Theater

[5:30-7 p.m.] Akşam yemeği

Jimin and Joon

[6 a.m. to 2 p.m.] Reklam çekimi

[3-5 p.m.] İş toplantısı

[6-8 p.m.] Akşam yemeği

Jin and Jungkook

[Noon to 5 p.m.] Plaj, belki??

Seokjin ve Jungkook bütün planlarını takvimde paylaşmıştı tıpkı Namjoon'un onlardan yapmasını istediği gibi ancak onların programı, açık ara farkla, en belirsiz ve gruba kıyasla en hafif programdı. İkili planladıkları herhangi bir şeyi başka birinin programına uymak üzere kolayca iptal edebileceğini ya da yeniden programlayabileceğini herkese açık ve net bir şekilde belirtmişti.

Seokjin'in kapısındaki tıklamaları duyması uzun zaman almamıştı, Jungkook her zamanki gibi ısrarcıydı. Hemen ayağa kalktı, kapıyı açmadan önce delikten bakma zahmetine girmemişti bile.

Jungkook orada saçlarını yüzünden geriye iten ve alttaki pembe katları gösteren ince, saydam plastik bir saç bandı ile dikiliyordu. Her elinde bir paket tutuyordu – soğan cipsi ve ayıcık jelibonlar.

Seokjin ona hayret içinde bakarken geniş bir şekilde gülümsedi.

"Biliyorum artık sarhoş değilsin ama sarhoş abur cuburlarını geç yemek hiç yememekten daha iyidir diye düşündüm, ne dersin?" diye sordu, Seokjin'e sarhoşken yemeyi en sevdiği abur cuburları uzattı. "Buraya gelmeden önce lobiden aldım biraz."

Seokjin gülümsedi, başını iki yana salladı bakışlarını küçük paketlere indirirken. "Sen bambaşka bir şeusin," dedi, yana doğru adımlayıp Jungkook'un odasına girmesine izin verdi. "Teşekkürler Jungkook-ah. Bu gerçekten çok tatlı."

"Ne demek hyung."

Jungkook gülümseyip yürüyerek Seokjin'i geride bıraktı ve direkt olarak henüz yapılmamış yatağa ilerledi. Seokjin kapıyı kapattı ve o da odanın içinde ilerledi.

The City for US | JINKOOK (Çeviri)Where stories live. Discover now