İLK ADIM

2.1K 73 102
                                    

Uzun yollardan nefret etmişimdir hep. Nereye gittiği beli olmayan, ucu bucağı görünmeyen yollardan... Hele ki tek çarense. Durmadan yürürsün, ayaklarından kanlar da sızsa, sürüne sürüne de olsa devam edersin. Nefesin yetmez bazen, ciğerlerin kendi infilakını verip patlasın da devam etmemek için bahanen olsun istersin ama aldığın o nefes bedenini de ruhunu da parçalasa yürürsün.

Ama yürümekte değil zor olan. Nereye gittiğini neye varıcağını bilmeden yürümek yorar seni. Tek başına sonu belli olmayan belki de çıkmazlarla dolu yürüsün, o yolda.

Peki ben yolun neresindeyim? Belki daha ilk adımı atmamıştım bile...

Dağ yolundan aşağı sürerken havanın iyi olmasına sevinmiştim çünkü güzel planlarım vardı. Fazla yorucu bir hafta geçirmiştim ve daha yeni dönüyordum. Önce Akşın'ı aramam gerekiyordu. Bu sefer de geç haber verirsem gerçekten beni aç bırakabilirdi.

Hava güzel ama fazla sessiz geliyordu bana. Normalde sessizliği severdim ama sabahtan beri içimde kara bulut gibi dolaşan bu hissi perçimlemesi beni hiç memnun etmiyordu açıkçası. En iyisi sessizliği bozmak adına bir şarkı açmak olurdu ama beynim içinda hâlâ kurşun sesleri yankı yaparken bu benim için bir ızdırap olabilirdi.

Biraz olsun nefes alıp kafamdaki seslerden arınmak adına cipin camını indirip sol kolumu dışarı sarkıttım. Rüzgar tenimi hafifçe yalayıp geçerken gözümü yoldan ayırmamaya çalışıyordum ama üç gündür beş saatlik uykuyla bu çokta mümkün sayılmazdı. Engebeli yol biraz daha düze çıkarken şehre daha yarım saatlik yolum vardı ve bu sefer uyku beni gerçekten bir bataklık gibi sarmalayıp yutmaya çalışıyordu. Tabii hâlâ aç olmamda bunun cabasıydı.

Uykumu açmazsam birazdan gerçekten kaza yapabilirdim. Arabayı sağa çekip torbidodan pet şişeyi aldım. Kesinlikele serinlemem gerekiyordu. Cipin kapısını açıp yan döndüm, bir ayağımı dışarı çıkarıp asfalta basarken yüzümü yıkamaya başladım. Daha yüzüme iki avuç su bile atmamışken asfalttan kulak tırmalayıcı sesler gelmeye başladı. Bir arabanın tekerleri fena halde sürtünüyordu. Bir dakka araba değil, motorsiklet sesiydi bu. Böyle bir yolda hangi zeka küpü motorsiklet sürüyorsa ölüme fazla hevesli olmalıydı.

Kulaklarımda yeterince sikik ses yokmuş gibi şimdide bu yüzden çınlıyordu. Cipten ayrılıp geldiğim yöne doğru bakarken ses yakınlaşıyordu. Sanırım her kim sürüyorsa ya sarhoştu ya da fena halde gaz yapıyordu. Bunu anlamam çok uzun sürmedi, motorsiklet hafif yüksek yokuşun başında belirirken üstünde ki o iki metrelik adamın sarhoş olmadığı çok açıktı. Fakat bariz bir şekilde motorsikleti dengede tutamıyordu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan motorsiklet yan yatıp yanımdan hızla asfaltı yarar gibi geçti.

Kulaklarımda ki ses arşa kalkarken ister istemez olduğum yerde sendelemiştim. Her ne kadar kafamı kaldırıp ondan yana bakmaya çalışsamda yapamadım. Bir an önce kendime gelmem gerekiyordu, gözlerimi sıkıca yumup derin sakin nefesler almaya başladım. Beş-on, evet on saniye sonra kendime gelebilmiştim. Hızla o tarafa dönerken motorsikletin yol kenarındaki bariyerlere çarpıp durduğunu gördüm. İyi ki o bariyerleri geçen yıl baştan yaptırmıştık yoksa iki metrelik adam kayalıklarda parça parçaydı şuan. O tarafa doğru koşmaya başladım, motorsikletten duman yükseliyordu, fena dağılmış olmalıydı.

Hemen sağ tarafında, bir metre kadar uzakta yatan sürücüyü gördüm. Yanına yaklaşmaya başladım, vücudundan kan sızıyordu, kaskı takılıydı. Hareket etmiyordu ve bu hiç iyi işaret değildi. Soluna geçip başını sarsamadan kaskı çıkarmaya başladım. Yarı baygındı, gözleri varla yok arası açılıp kapanıyordu.

YOL- İLK ADIM +18Where stories live. Discover now