3. Bölüm

1.4K 141 59
                                    

Karanlıklar prensi Oh Se Hun, çoğu zaman fevri davranışlarıyla ünlüydü, o aklına geleni yapar, dilinin ucuna geleni çekinmeden karşısındakine söylerdi. Ama bazen, çok nadir, oldukça nadir zamanlarda nazik bir beyefendiymiş gibi tavırlar sergileyebilir, centilmenliğini ortaya koyabilirdi.

Şuanda da bunu yapıyordu. 

Yeni ve ebedi misafirine, ona bir elin parmak saysını geçmeyecek kişiye yapmış olduğu gibi kendince hoş geldin diyordu. Gözünde iyi bir izlenim uyandırmak istiyor, kendisinden çekinmemesi için ona sıcak bir ortam yaratacağının sinyallerini fazlasıyla cömert bir şekilde vermeyi diliyordu.

Ancak karşısındaki çocuk onun bu amacını yanlış anlamış olmalıydı ki oldukça kaba ve ayıp karşılanabilecek bir faaliyette bulunmuştu.

Yere tükürmüştü!

Oh Se Hun'un evine tükürmüştü.

Bir sözüyle, tüm vampirleri ve diğer ucubeleri dizginleyip, hırçınlaştıran Oh Se Hun'un evine tükürmüştü.

Oh Se Hun, piyano tuşları üzerinde kayan parmaklarını aniden gencin kaba davranışıyla geri çekti. Avuç içlerini tuşlara sertçe bastırarak çirkin, yüksek okvatlı ve oldukça agresif bir ses çıkarmalarına neden oldu.

Sinirlenmişti.

Şu yavru kurtçuğun yapmış olduğu kaba davranış yüzünden onun yakasına yapışmak ve  tükürüğünü yalayarak temizlemesini söylemek istedi. Ardından ise affedilmek için ayaklarına kapanmasını ve dahasını...

Ama bunun yerine derin bir nefes aldı. İhtiyacı olmayan oksijeni ciğerlerine çekip, kendisinden asla beklenmeyecek bir hareketle tabureden yavaşça süzülerek kalktı. Almış olduğu nefesle burnuna ulaşan kokuları ayrıştırdı.

Toprak, hüzün, öfke ve yorgunluk kokusu burun kanatlarından içeriye girdi. 

Oh Se Hun, bu kokuyu sevmişti. Garip bir şekilde, toprak kokusu yoğun olan duygularla karışmış ve eşsiz bir aroma oluşturmuştu, Oh Se Hun nadir zamanlarda ucubelerin kokusunu bu denli içine çekerdi. Ve nadir zamanlarda bu hoşuna giderdi, aynı şimdi olduğu gibi...

Geniş, kalın ve güçlü omzunun üstünden ona bakıp, gövdesini döndürdü. Kaşlarını kaldırarak şaşkınca ona baktı.

Yavru kurtçuğa...

Gözleri yaklaşık iki saniye kadar buluşmuştu.

Jongin kaba hareketiyle aniden piyona tuşlarına sertçe basan adam yüzünden ister istemez gerildi, ardından ise yavaşça ayağa kalkan adamın tezatlığına şaşırdı. Kafasını onun yerinden kalkıp, gözlerini üzerinde gezidirmesiyle, elindeki saksına eğdi. 

Kahretsin!

Neden bunu yapmıştı ki?

"Bu kaba davranışı iki kere tekrarlamanın nedenini sorabilir miyim acaba?" diye resmi bir dille mırıldanan Oh Se Hun, diğerini tartaklamak yerine asaletini ve insafının büyüklüğünü konuşturmak istedi.

Jongin kulaklarına dolan boğuk ve bir o kadar ilahi sesle yutkunmaya çalıştı. Gözlerini kırpıştırıp, derin bir nefes aldı. Bununla birlikte alnını kapatan saçları verdiği nefesle havalandı ve Jongin elinde olmadan kıkırdadı. 

Tanrım!

Kıkırdama sesi büyük salonda yankılanırken onlara eşlik eden ayak sesleri Jongin'in yerin dibine girmek istemesine neden oldu. "Her zaman böyle misindir?"

Jongin görüş açısına giren pahalı ayakkabılar ve kulaklarına ulaşan yeni bir soruyla kaşlarını çattı, ani bir hareketle kafasını kaldırdı. 

Kendisine hoş geldin hediyesi olarak vampir filmlerindeki klişe fon müziğini çalan adamın suratını gördü, bedeni kaskatı kesildi, kalbi aniden tekledi ve aniden dar göğsünü parçalayacakmışçasına atmaya başladı.

Oh Se Hun, kafasını kaldırmasıyla suratının güzelliğini görmesini  sağlayan çocuğun gözlerindeki ifadeye, dudaklarının uçlarını keyifle yukarı kıvırarak baktı. İri, sıcak ancak şaşkınlık dolu bir ifadeyle açılmış olan kahverengi gözlerde kendi yansımasını görüp, diğeriyle arasındaki mesafeyi daha da kısalttı.

Jongin onun bu hareketle geriye sendeledi. Garip bir gururun içinde kabarmasıyla hiçbir şey olmamış, soluk benizli Oh Se Hun'un belalı gülümsemesinden korkmamış gibi omuz silkti. 

Oh Se Hun, karşısındaki çocuğun omuz silkişiyle kafasını yana eğdi. Keskin bakışlara sahip gözleri diğerinin suratını büyük bir dikkatle incelemeye başladı.


İri, kahverengi ve sıcak gözler garip bir parıltıyla ışıldarken, uzun ve gür kirpikler kaşları tarıyordu. Yukarı doğru çıkıldığında geniş alnını kapatan, en az gözleri kadar sıcak bir kahverenginin tonu olan saçların dokunmadan bile yumuşacık olduğuna kanaat getirmişti. Biraz aşağıya inince Jongin'in burnu, ciğerlerine çekmiş olduğu havayla, burun kanatlarının bir yukarı, bir aşağı hareket etmesine neden oldu. Yuvarlak ve küçük hokka burunda biraz oylanan Oh Se Hun, biraz sonra gözlerini daha aşağıya kaydırdı. 

Şekilli, kırmızı ve oldukça kuru gözüken dudaklarda, dişlerin oluşturduğu hafif bir  zedelenmeyi fark etti. Buna kendi dudaklarının ve dişlerinin neden olmasını dilediğine şaşırdığı an, "N-Ne-Neden bana ö-öy-öyle bakıyorsunuz?" Oh Se Hun'un kulaklarında yankılandı.

Jongin karşısındaki adamın kendisine uzun uzun bakmasından dolayı koca çenesini tutamayıp, garip bir soru sordu, ama buna hemen pişman olmuştu. Çünkü karşısındaki soluk benizli adam kafasını eğerek ona biraz daha yaklaşmıştı. Bu durum Jongin'in tedirginlikle geri geri adımlar almasına sebebiyet vermiş, çıkık elmacık kemiklerinin üzerine hafif bir kırmızılığın yerleşmesiyle sonuçlanmıştı. 

Oh Se Hun, diğerinin yumuşak ancak telaşlı ve kaygılı sesiyle nazik bir şekilde elini ağzına götürerek kıkırdadı. Büyük bir adım alarak Jongin'e yaklaştı, gözlerini çıkık elmacık kemiklerindeki kırmızılığa dikti. Bu garip bir şekilde hoşuna gitmişti. Bu kırmızılık ona bir şeyi çağrıştırıyordu. Kırmızı, sulu ve güneşte olgunlaşmış tatlı elmaları...

"Nasıl bakıyorum?" diye sordu.

"S-Sa-Sanki..." diye mırıldanan Jongin aniden kaşlarını çattı. Şaşkınlık, korku ve endişe, yerini yeniden büyük bir öfkeye bıraktı. Peşinde ise kin duygusunu sürükledi. 

"Yiyecekmiş gibi!" diye hırladı.

Pekala, bu hırlama Oh Se Hun'un hoşuna gitmişti, ancak biraz da rahatsızlık duymasına sebebiyet vermişti.

"Sizi temin ederim ki yiyeceğim(!) zamanlarda gelecek, fakat şuan değil." 

Oh Se Hun nazik ve oldukça anlamlı bir cümleyle diğerinin telaşlanmasına neden olurken önünde eğilip, dudaklarının uçlarını daha da yukarıya kıvırdı. Ona genişçe gülümseyip, samimiyetini dile getirdi. 

"Ancak rüyanızda görürsünüz!"

Jongin yeniden kendisinden beklenilmeyecek bir şekilde konuştuktan sonra diğerinin elini davetkar bir şekilde uzatmasıyla şaşkınlık içinde kaldı.

Kahretsin!

"İzin verin," diye mırıldandı.

Oh Se Hun bir süre sonra aralarındaki bu garip resmiyeti kendisinin oluşturduğunu fark ettiğinde, büyük bir kahkaha patlatıp kafasını olumsuzca salladı. "Bence resmiyeti bir kenara bırakalım ne dersin? Sonuçta en kısa zamanda altımda inleyecek ve dölüme gebe kalacaksın."

Ha?

Jongin kulaklarına dolan sesle, cümleleri anlamaya çalışıp, çözümlemek için uğraşan beynini, büyük bir korkunun baltaladığını hissetti. Gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi açıldı ve kalbi yeniden tekledi.

"Döl? Gebe? Ha?"

+Şeytanla Anlaşma+Where stories live. Discover now