15. Bölüm

751 65 5
                                    

Yixing'in sözüyle diğerleri gecelerde kendisine yemek bulmaya giderken, Tao orada kalmıştı.

Sunggyu denen o işe yaramaz ucubeyi başından savdığı gibi derin bir nefes almıştı. Ve havadaki köpekçik kokusunu takip ederek bir koridorun içine girmiş, kapının önünde dikilmişti. Ağır adımlar alırken ciğerlerine dolan kokudaki şehveti hissetmişti.

Durdu, o kapının önüne geldiğinde durdu ve derin bir nefes daha aldı, havadaki köpekçik kokusuyla karışan şehvetin, günahkar arzularla taçlandığını fark etti.

Kaşları bilinçsizce çatıldı.

İçeride her ne oluyorsa, fazlasıyla önemli olmalıydı.

Yutkundu ve içerideki önemli işi bölmemek için buradan hızla ayrılmanın daha mantıklı olduğuna kanaat getirdi. Evet, gitmeliydi. Ya kendisine güzel ve taze bir av bulmalı, ya da etrafı keşfe çıkmalıydı. Belki de eşyalarını getiren görevlileri yönlendirebilmesi için başından savdığı o işe yaramaz ucubeyi bulmalı ve biraz olsun onunla dalga geçmeliydi.

Ama buradan gitmeliydi.

Oh Se Hun'u rahatsız etmemeliydi. Çünkü vampirler birisiyle sevişirken ya da kurbanlarını kemirirken oldukça öfkeli, sinirli ve kontrolsüz olurlardı, yani rahatsız edilmekten hiç ama hiç hoşlanmazlardı. Tao bu gerçeği bilen bir vampirdi. Bu yüzden kapının önünden çekilip gitmesinin mantıklı bir davranış olduğuna kanaat getirdi.

Yutkundu ve arkasını döndü.

Evet, Tao o kurtçuğu fazlasıyla merak ediyordu ama mantığının dışına çıkan bu merakı yüzünden başını derde sokmaya hiç niyeti yoktu.

Üç adım aldıktan sonra durdu ve gözlerini kapayıp, üzerine çullanan merak duygusunu başından savmaya çalıştı fakat başarılı olamadı. Olmuyordu. Hem Oh Se Hun'un kurtçuğunu merak ediyor, hem de içeride ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Tüm bunlar hakkında bilgi sahibi olmayı öyle çok istiyordu ki, bir tarafı başına gelebilecek kötü şeyleri göze alıyordu.

"Tanrım..." diye mırıldandı.

Orada ne olduğunu ve o kendi ırklarından olmayan kurtçuğun neye benzediğini görmek için ölüyordu. Hiç tereddüt etmeden mantığını def edip, kararlı adımlarla yeniden kapının önüne ilerledi. Kapıyı tıklattı ve bekledi. Nefes almadan, ciğerlerine havayı doldurmadan bekledi. Eli bilinçsizce bir kez daha kapıyı tıklattı, kısa bir süre sonra artık kapıya darbeler indirmeye başlamıştı. Tao bilinçsizce yumruklarıyla kapının ahşap yüzeyini resmen dövüyordu. Ancak kapı açılmıyor, sadece Tao'nun güçlenen darbeleriyle sarsılıyordu.

Gözleri kapının kulpuna odaklandı ve ani bir atakla kapının kulpunu kavrayıp, hızla aşağı indirdi.

Demirden kulpa dolanan parmakları şehvetin yüceliğini fark ettiğinde iş işten geçmiş, kapı çoktan açılmıştı.

Tao bunun için kendisine kızacakken gözlerinin görmüş olduğu manzarayla dudakları aralandı.

Tanrım...

Bu da neydi böyle?

Tao'nun kaşları görmüş olduğu şeyle birlikte daha da çok çatıldı, bu mümkün olamazdı değil mi?

Yani böyle bir şey asla ama asla gerçeklemezdi, değil mi?

Uzunluğundan ve genişliğinden Yifan'ın olduğuna kanaat getirdiği tabut ayağa dikilmiş, etrafında dönüyordu. Bunu bir insan görse ya kalpten giderdi ya da kesin ip var diye bir atıfta bulunarak yanındakileri kahkahalara boğardı.

Ama Tao bir insan değildi ve şuan gözlerinin şahit olduğu manzaranın ne kadar imkansız olsa da fazlasıyla gerçek olduğunu biliyordu. Ancak üzerine çullanan şaşkınlık duygusunu sırtlayamıyordu, onun altında eziliyor ve o duygunun yanında getirdiği garip bir korku bulutuyla yüzleşemiyordu.

+Şeytanla Anlaşma+Where stories live. Discover now