19. Bölüm 2. Part

1.1K 60 14
                                    

*Krisoo kısmını şarkıyla okursanız çakzel olur* 

Turuncu bornozların içindeki ikiliyle mutfağın tam ortasında gevezelik ederken, Yifan kulağına ulaşan küçük sızlanma sesleriyle, Oh Se Hun ve yavru köpekçiğin yanından ayrıldı.

Olağanüstü gücünün sayesinde ayakları zeminde kayarak, pizzacı çocuğun bulunduğu odaya doğru hareket etmeye başladı. Her adımında, kulağına ulaşan sızlanma seslerinin şiddeti artıyordu.

Yutkundu ve kapının önüne geldiğinde durdu.

Kollarını kaldırdı. Uzun, güçlü ve soğuk parmakları kapının işlemeli, demirden kulpuna dolanıp, aşağı yukarı oynatmadan önce suratına dokundu. Yixing'in çiçek bahçesini talan etmesi ve lanetli ölüm çiçeklerini, acımasızca pahalı ve eski ayakkabılarıyla ezmesinden sonra, suratında acı tohumlarının oluşturduğu korkunç görüntüyü suyla temizlemiş, üzerindeki toprak tozlarını, kıyafetlerini çırparak biraz olsun yok etmeyi başarmıştı ve şuan bunun için fazlasıyla rahat hissediyordu. En azından pizzacı çocuk onu o halde görüp korkarak hıçkırmayacaktı. Aslına bakılırsa, evet, Yifan, Kyungsoo'nun ağlayacağını biliyordu, ki bu sızlanma sesleri küçük hıçkırıklara doğru koşturuyordu, fakat diğerinin hıçkırıklarının nedeni korkunç ve dağılmış suratı olmayacaktı.

Böyle düşünüyordu.

Parmakları suratında gezindikten sonra, kapının kulpuna dolandı. Soğuk avucuyla kapının kulpunu yavaşça aşağı indirdi. Uzun ve görkemli bedenini zarif bir hareketle kıvırıp, kapının aralığından süzüldü, içeri girdi.

Gözleri, yatağın ortasında doğrulmaya çalışan çocuğu buldu, Kyungsoo uykunun mahmurluğuyla şişip, ağlamaktan yorgun düşen kızarık gözleriyle etrafı inceliyordu, bulanık bakışları bulunduğu ortamı elinden geldiği kadar iyi bir şekilde irdelemeye çalışırken, içeri giren uzun bedeni fark etmemişti.

Kafasını yavaşça çevirerek öylece etrafa bakınırken, büyük yatağın yanı başındaki ufak şifonyerin üzerindeki yorgun ve birileri tarafından acımasızca hırpalanmış ölüm çiçeğine yoğunlaşmış, bulanık görüntüsünü giderip, onu daha iyi görebilmek adına kirpiklerini yukarı aşağı oynatmaya başlamıştı.

Bakıyordu.

Kyungsoo, şifonyerin üzerindeki yorgun ve can çekişiyormuş gibi görünen ölüm çiçeğine bakıyordu.

Sızlayan uzuvları ve küçük ağrılarla cebelleşmeye çalışan hücreleri gözlerinin algıladığı çiçeğin görüntüsü sayesinde, hüzünle kaplanıyordu.

Acıyordu, canı bir kez daha nedensizce acıyor, içinden bir şeyler kopup, havada uçuşuyor ve dalga dalga uzaklaşarak kendisinden kaçıyordu.

Bu, üzüyordu.

Onu üzüyor, dağıtıyor ve hakkında kötü rivayetler uydurulan, gidilmesi yasaklanılan, mecbur da olunsa önünden geçilirken bile garip bir tedirginlikte insanların gözlerini iri iri açıp baktığı, ardındansa kaçırdığı; lanet, tenha, eski ve uyduruk bir barakaya çeviriyordu.

Sancıyamaya başlayan ciğerlerinden dışarıya bıraktığı havaya karışan hüzün dolu solukları eşliğinde kısa kolları ileriye doğru uzandı. Yaralı bir kuşun umutsuzca kanat çırpışını anımsatan bir edayla bırakıldığı yerde öylece duran, yorgun ve hırpalanmış ölüm çiçeğini, küçük ve zayıf avuçlarına almak istedi. Ardındansa yaralı yapraklarını dikkatlice okşamak ve tüm şefkatiyle onu sevmek...

Sonra, onu bir toprağa koyup, iyileşmesi için su vermek istedi. O ölüm çiçeğinin güneş ışığında yenilenmesini gözlemlemek istedi. Çiçek toparlanırken, kendisine gelirken ve tüm yaralarını tedavi ederken, bakışlarıyla onu okşamak ve anlamayacak bile olsa güzel sözler fısıldayarak bağrına basmak istedi.

+Şeytanla Anlaşma+Where stories live. Discover now