23. Bölüm

898 58 17
                                    

23. Bölüm

Jongin, mutfağa elma almaya gitmek için açtığı kapısının pervazında öylece dikiliyordu.

Kaşları az önce duyduğu sesler yüzünden çatık değildi. Şuan gözlerinin görmüş olduğu sahne sayesinde şaşkınlıkla havaya kalkmıştı. Bir çocuk, suratındaki ifadesi acıyla seviştiği apaçık bir şekilde belli olan bir çocuk, loş ışıklarla aydınlatılan koridorda kendisine doğru, tüm gücüyle koşturuyordu.

Fakat bu fazla uzun sürmemişti. Çünkü tanıdık bir siluet, daha kapı açılmadan önce boğazı patlarcasına bağıran sarı saçlı genci, aniden kapıvermişti. Hareket eden bacaklarını durdurmuş, soluğunu ve sesini kesmiş, vücudunu yeniden acıyla doldurmuştu.

Ve bu, Jongin'in bakışlarındaki şaşkınlığın biraz öteye kaymasına, boş kalan yere garip bir korkunun çöreklenmesine neden olmuştu.

Fakat korku aç gözlü bir duyguydu ve o şaşkınlığı def edebilecek bir fırsat yakaladığında bunu açıkça kullanmaktan çekinmemiş, diğerinin misafirperverliğini bir taraflarına sokarak kaybolmasına sebebiyet vermişti.

Jongin görmüştü.

O tanıdık siluetin kim olduğunu görmüştü.

Gecenin en boğucu siyahıyla kaplı olan gözlerin sahibini görmüştü, loş ışıklarla aydınlatılan koridorun sonundaki kırmızı ve soğuk dudakların altından çıkan sivri ve kanlı dişlerin kime ait olduğunu görmüştü. Ve hızlıca kapıp kollarına aldığı çocuğun acıyla inlemesine neden olacak şeyi yapan, Oh Se Hun'u görmüştü.

Beş dakika önce hayatının aşkı olan, ancak birazdan en büyük düşmanı olacak adamı görmüştü.

Oh Se Hun'da onu görmüştü.

Bundan olsa gerek, dişleri aniden geriye çekilmiş, kollarındaki çocuğun etrafına doladığı elleri işlevini kaybetmişti. Çocuk boğazına iki kere saplanmış olan dişlerin acısını kaldıramazken, etrafına sarılı olan kolların yok olmasıyla yeri boyladığında soğuk zeminle bütünleşiverdi.

Bu sırada, Jongin gördüklerinin ardından zihninde yankılanan o derin kulak çınlamasıyla birlikte avuçlarıyla sıkıca kulaklarını örtmüş ve içinde uykusundan uyandırılan acıyla derin ve iç parçalayan çığlıklar atmaya başlamıştı.

Öyle ki, bilincini kaybetmeye başlayan yerdeki zavallı şey bile onun çığlıklarını, kendisinden kaçarak uzaklaşan farkındalığıyla bile algılıyordu.

Oh Se Hun, yürüyordu. Jongin'e doğru yürüyordu. Beslenirken kollarından kaçıveren çocuğu yakaladığında ne yaptığını görüveren bebeğine doğru yürüyordu. Bununla birlikte zihninde bir takım şeylerin yeniden canlanmasıyla çığlıklar atan ve şuanda ağlamaya başlayan biriciğinin yanına, yavru köpekçiğinin yanına doğru yürüyordu.

Olağan üstü hızını kullanarak soluğu Jongin'in burnunun dibinde alabilirdi ancak nedense bunu yapmak doğru gelmemişti.

Kendisini bu şekilde gördüğünden dolayı olabilirdi.

Ya da farkında olmadan derinlere gömüverdiği şeylerin az önceki gerçeklerle birlikte ortaya çıkışını anladığından olabilirdi.

Emin değildi.

Gözleri, diğerinin bu şekilde ağlayıp bağırıyor olmasından dolayı içindeki açlığı unutarak siyahlığını kaybederken, elleri ileriye uzandı ve avuçları Jongin'in dar omuzlarına yerleşiverdi.

Fakat bunu yapmamış olmayı diledi.

Jongin kendisine gelmişti.

Dokunuşuyla birlikte tamamen kendisine gelmiş ve geriye çekilip, ağzından tükürükler saçarak; "Canavar! Sen bir canavarsın! Bir katilsin! Bir düzenbazsın!" diye bağırmıştı.

+Şeytanla Anlaşma+Where stories live. Discover now