12. Bölüm

984 82 16
                                    

"O zaman sana da öpücük yok, en azından bana elma verene kadar!" diye çıkıştı Jongin. Kısa bir süre Oh Se Hun'un söylediğini düşünmüş, kelimeler beyninde bir anlama büründüğünde derince kaşlarını çatıp, mızmız bir çocuk gibi dudaklarını bükmüştü. 

Ancak şuan gözlerini kısmış, Oh Se Hun'a bakıyordu. Kısasa kısas der gibi bir hali vardı. Oh Se Hun, karşısındaki şirinliğin çatılan kaşlarına ve kısılan gözlerine kıkırdayarak karşılık verdi. "Çok," diye mırıldandı. "Şuan çok tatlı görünüyorsun..." diye devam etti.

Jongin karşısındaki yakışıklı adamın bulunduğu itirafa kanarak yelkenleri suya indirmek istemiyordu. Ama başarılı olamamıştı. Kısık gözlerini iri iri açmıştı. Dudaklarına mahçup bir gülümseme yerleştirmiş, çıkık elmacık kemiklerinin üzerine utancın getirdiği bir kırmızılığın çöreklenmesine engel olamamıştı.

Oh Se Hun sözlerine böylesine bir tepki veren yavru köpekçiği hayran hayran izlemeye koyuldu. O güzeldi. O sevimliydi. O sıcaktı. O hayat doluydu. O neşe saçıyordu. O, Oh Se Hun'un tam tersiydi. 

Ancak yine de karanlık bir soğuklukla lanetlenmiş Oh Se Hun gözlerini Jongin'inden alamıyordu. 

Jongin kendisine derince bakan gözlere kısa bir süre sonra kaşlarını yukarı kaldırarak baktı. Yavaşça bedenini kaydırdı, Oh Se Hun'un yanına yaklaştı. "Ne oldu?" diye mırıldandı. "Öpücük yok diye üzüldün mü?" diye sordu.

Oh Se Hun yavaşça tenine çarpan sıcak nefesle gülümsedi, gözlerini yavaşça kapattı, diğerinin narin ve küçük bedenine kollarını doladı. Jongin'i dikkatle kolları arasına alıp, kucağına oturttu. Kafasını eğdi, burnunu onun yumuşacık, toprak kokulu ince telli saçlarına sürttü.

Tanrım...

Jongin'in kendisine özel bir kokusu vardı. Ve o kokuda taze bir toprak tınısı...

Ölümle lanetlenmiş ciğerlerine Jongin'in kokusunu doldurdu, yavru köpekçiğin yumuşacık saçlarını hissetmenin inanılmaz derecede güzel olduğu kanısına vardı.

Kısa bir süre sonra Oh Se Hun yavaşça kafasını eğdi, Jongin'in beline doladığı kollarının tutuşunu sıkılaştırdı, avucunun altından yayılan sıcaklığı büyük bir özen ve dikkatle kavrıyordu. Burnunu diğerinin sıcacık yanaklarına bastırdı, sanki Jongin'in tenindeki yumuşaklığın kokusunu hissetmek ister gibi bir hali vardı...

Jongin kollarını kaldırdı, Oh Se Hun'un boynuna doladı, onun bu hareketiyle kucağında olduğu yakışıklı soğukluk dudaklarını yavaşça yanağına bastırmıştı. Sonra sinir bozucu bir yavaşlıkla dudaklarını aşağıya sürüklemiş, çene çizgisi boyunca gezdirmişti. 

Jongin ölüyordu. 

Şuan kalbi patlayabilirdi.

Nefesi boğazında düğümlenmiş, yolunu bulup dışarı çıkamadığı için ciğerlerine geri dönmüştü ve orada büyük bir sancı yaratmıştı.

Oh Se Hun'un dudaklarını üzerinde gezdirdiği gerçeği tüm bedenini alt üst etmişti. Ve zihni, tenine kondurulan öpücüklerin vermiş olduğu duygularla kaplanmıştı.

Oh Se Hun yavaşça geri çekildi. Jongin'in kapalı gözlerini açıp iri kahverengilikleriyle kendi gözlerini buluşturmasını izledi. Sonra uzun ve gür kirpiklerini inceledi, ardındansa iri gözlerin o kahverengiliklerinde kendini kaybetti.

Kafasını ileri doğru uzattı. Jongin'in güzel ve şekilli, yumuşak dudaklarını kendi dudaklarıyla buluşturdu. Ölüm kokan, lanetli ve soğuk dudaklarıyla...

Oh Se Hun, Jongin'in üst dudağını dudakları arasına sıkıştırdı, bedeninde hareketsizce duran güçlü elleri yavru köpekçiğin kalçalarına kaydı. Yumuşacık eti hafifçe sıktırdı, Jongin onun bu hareketiyle ağzına inledi ve Oh Se Hun boğazına çarpan sesle küçük dilinin titrediğini hissetti. 

+Şeytanla Anlaşma+Where stories live. Discover now