2. Bölüm: Karşılaşma

5.6K 377 60
                                    

Bazen hayatta öyle karşılaşmalar olur ki ,hemde hiç tanımadığımız insanlarla bir tek sözcük bile konuşmadan, birden bire, tek bir bakışla ilgilenmeye başlarız.

Dostoyevski

                                 ****************

Sonunda yorucu bir nöbetin ardından evin kapısındaydım. O kadar yorulmuştum ki elimdeki anahtarı düşürdüm. Tam eğilip alacaktım ki kapı açıldı. Karşımda dikilen abimi görünce şaşırdım -neden mi?- çünkü canım abim nöbet dönüşlerimde ayı gibi uyuduğundan bana kapıyı açmazdı. Hoş benim geldiğimi bile sabah farkına varırdı ama neyse.

"Ooo prenses hazretleri hoşgeldiniz sefa verdiniz." ağzını inek misali geviş getirerek söylediği cümleden olsa gerek kıkırdadım. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Ayakkabılarımı vestiyere yerleştirip abime döndüm.

"Abi gerçekten hiç uğraşamam 36 saattir uyumadım zaten sinirim tepemde çekil şurdan." diye bir anda çıkışınca yüzündeki uyku mahmurluğuyla mal mal yüzüme bakmaya devam etti. En son dayanamayıp malum sorusunu sordu. " Sen hayırdır nerden bu saatte ?" gerçekten kafamı şu an vestiyere vurup dağıtabilirdim. Bu saçma sorularını özenle mi seçiyordu ? Ciddi miydi ?

"Abi bir şey soracağım ?"dedim o da bana yarı kapalı gözleriyle 'sor' der gibi kafasını salladı. Beklediğim yanıttı ki bir anda cırladım.
"ABİ SEN MAL MISIN NERDEN GELEBİLİRİM. SENİN BEYNİNİN YERİNE OT MU BİÇTİLER BİR YÜRÜ GİT BE !" 

Şoka girmiş gibi açıldı gözleri ben bağırmaya devam ederken elini bir anda ağzıma koydu. "Lan kızım bu ne şiddet bu ne celal sussana ne böğürüyorsun be." dedi. Israrla anlamıyor gibi bir hali vardı. Ulan adam ben 36 saat uyumadım diyorum sen 'bu ne şiddet bu ne celal' diyorsun. Kendisi 25 yıllık abim olmasına rağmen hala benim uyukusuzken patlamaya hazır bir bomba olduğumu anlamıyordu. Beyni basmıyordu zavallı yavrumun.

Sakinleştiğimi anlayınca elini ağzımdan çekti. Derin bir nefes verip kendisine en pis bakışımı attım anlamış olacak ki çekildi kapının önünden. Kapıyı kapattığı gibi önümde durdu. Ben 'hayırdır' bakışımı atarken o yine yüzüne uyuz bir sırıtış yerleştirmişti. "Abi gerçekten çok zor bir nöbet geçirdim, hiç havamda değilim, aşırı uyukum var, çok sinirliyim. ÇEKİL ÖNÜMDEN. " diye yükseldim bir anda o tam elini tekrar ağzıma atacaktı ki geriye doğru eğildim. En alasından 'yemezler' bakışı attım.

"Kızım az biraz sakin ol. Ne oldu anlat bakayım abine." derken bana doladı kollarını.

"Abi." dedim üzgün çıkan sesimle. Kafasını kaldırıp bana baktı.

"Söyle abisinin gülü." dedi artık sinirim hat safadaydı ben bu kadar yorgunken onun bu kadar rahat olması batıyordu. Kendisi savcı olmasına rağmen nasıl iş saatleri sabah dokuz akşam beş olabilirdi ki. Bu ne bokluktu böyle.

Artık dayanamayıp içimdekini püskürttüm.
"SİKTİR GİT ABİ. ÇOK CİDDİYİM SİKTİR GİT!" lafımdan olsa gerek ışık görmüş fare gibi kalmıştı.

Ben onu koridorda bırakıp odama doğru ilerledim. Açtığım kapıdan içeri girdim, burası evimizde en sevdiğim yerdi. Tam kendime göre dizayn etmiştim. Hayatımda en küçük detayına kadar bana ait olan tek şeydi burası. Beyaz duvarlar çift kişilik bir yatak, tatlı yeşil bir yatak başlığı, ahşap komidinler, beyaz bir makyaj masası ve tabi ki canım terasım... Duvarlarımdan biri boydan boya bir kitaplıktı. Belki de en sevdiğim köşeydi orası. Akşam çayımı yapar elime kitabımı alır terasta yıldızları izleyerek okurdum.

Üstümdeki kokuyu alınca yüzümü ekşitmemek için zor durdum. Dolabıma doğru yöneldim. Acilen şu elbiselerden kurtulmam, duş almam lazımdı. Buram buram hastane kokuyordum. Dolabımdan siyah bir eşofman ve lacivert bir sweat aldım. Duşa girdim...

TİM Where stories live. Discover now