7. Bölüm: Tek Kurşun

5.7K 227 215
                                    



                               *****************



Motorla süren on dakikalık yolculuğun ardından yemek için toplanacağımız restoranın önündeydik. O kadar hızlı gitmişti ki havanın soğukluğu yetmiyormuş gibi vücuduma çarpan rüzgarın etkisiyle tüylerim şaha kalkmıştı adeta. Ne diye bu elbiseyi giymiştim ki zaten.

-Yanında başka elbise yoktu zeka küpü.-
İç sesim tarafından zorbalanıyorum resmen ya. 

Ateş benden önce motordan inip kaskını çıkarırken ben de kaskımı çıkarıp ona verdim. Tam inmek için hareketlenmiştim ki belimde hissettiğim ellerle irkilip kendimi geri çektim. O ise bu tavrıma anlam veremeyen gözlerle bana bakmaya başladı.

"Ne oldu ? Korkuttum mu ?" dedi. Ani irkilmemden dolayı beni korkuttuğunu düşünüyordu. Bense 'hayır' anlamında başımı sağa sola salladım.

"Hayır, korkutmadın. Ben ani hareketlerden korkuyorum. Öyle bir anda belimde hissedince irkildim. Önemli bir şey değil." dedim. Yanlış anlamasını istemezdim. O da 'tamam' anlamında başını sallayıp tekrar belimden kavradı.

Motora oturduğum için elbisemin yırtmacı yukarı çıkmıştı. Belimde ki ellerinden birini çekip açılan yırtmacımı kapattı. Bense bu hareketinden dolayı küçük çaplı bir donma yaşamıştım. Yaptığı şey oldukça hoşuma gitmişti. Nazikti. Nazik bir despot...

Beni motordan indirmişti ama elleri hala omuzlarımı kavrayan şeklini kaybetmemişti. Yine fazlasıyla yakındık. Bugün ne kadar çok yakınlaşmıştık, saymamıştım. Rahatsız olmuyordum ama hoşuma gidiyor da diyemezdim. Farklı hissettiriyordu bu yakınlık. Genelde üzerimde uzun süreli bakış hissettiğimde rahatsız olan ben şu an gözlerime kitlenmiş elalardan rahatsız olmuyordum.

Ellerini omuzlumdan çekip üzerindeki deri ceketi çıkarmaya başladığında ne yaptığını sormak için ağzımı açacaktım ki çıkardığı ceketi sağ kolumdan geçirip giydirmesiyle açılan dudaklarım tekrar eski halini aldı. Önce sağ kolumdan geçirdiği ceketi sol kolumdanda geçirip giydirdi. Fermuarını göğüs hizama kadar çekti. Gözleri fermuarı çektiği göğüslerime gelince bir anda büyümeye başladı. Etkilenmişti ve ben bunu anlamayacak kadar salak değildim. Göğüslerim fazla olmasa da dolgundu ve gözüne çarpması gayet normaldi. Gözlerini yeşillerime çıkardığında elinde ki fermuarı alıp açtım.

"O kadar üşümedim boğazıma kadar çekmene gerek yok." dedim. Onunla ne zamana konuşsam istemsizce dik çıkıyordu sesim. Dobra biriydim evet ama gereksiz yerde yükselmek hoşuma gitmiyordu. Şu an tam olarak gereksiz yükseldiğim bir andaydık. Yürümeye başladığım da bileğimi saran parmaklarla tekrar ona doğru dönmek zorunda kaldım. Elinde tuttuğu çantanın sapını bir anda elime tutuşturdu.

"Bu kadar dalgınlık fazla değil mi Doktor ?Umarım hastalarını da bu şekilde unutmuyorsundur. Malum artık canım sana emanet." dedi alaylı bir ses tonuyla. Bense bu dediklerine göz devirip diğer sapıda elinden hızla çekerek çantayı ondan aldım. Gerçekten hiçbir fırsatı kaçırmıyordu.

"Derdin ne Komutan. Bakıyorum da sürekli bir laf sokma çabaları içindesin." dedim gözlerimi gözlerine dikerek. Her seferinde sinir etmeyi çok iyi başarıyordu. Bununla düşman olana Allah sabır versindi.

-Kesin dağda da millete laf sokup çileden çıkarıyordur bu.-

"Benim bir derdim yok sen fazla agresifsin Doktor. Papatya çayı öneriyorum." dedi sesindeki hiç değişmeyen alaylı ifadeye.

"Ben seni en son o papatya tarlasına gömeceğim göreceksin. Sus artık." dedim. Şu an tam anlamıyla istediğini başarmış beni sinir etmişti. "Dağda da bu kadar konuşuyorsan yazık askerlerine. Mahalle teyzesinden bir farkın yok." diye devam ettim lafıma.

TİM Where stories live. Discover now