19. Bölüm: Geçmişin Sızıları

1.6K 125 58
                                    





Öncelikle bir açıklama yapmak istiyorum bölüme başlamadan önce. Biliyorsunuz kitlemiz küçük ve büyütmemiz için yorumlarınız önemli. Bu bölüme 1K yorum sınırı koyuyorum. Sınır geçilmezse bölümler yine yazılacak ama daha geç gelecek. Üzgünüm ama bunu yapmak zorundayım zira okunuyor oy da veriliyor ama hiç yorum yok. Haliyle ben de sizin düşüncelerinizi anlayamıyorum ve yazma isteğim düşüyor. Bana hak vereceğinizi düşüyorum ballarım.

Keyifli okumalar ...


•Geçmişin Sızıları•


"Denize karşı bir bankta,
Omzuna başımı yaslayıp,
Sesinden şiirler dinlemek gibi.
Çocukça isteklerim oldu.
Bağışla."

Nazım Hikmet


***************



Bazen hayat her istediğimizi vermezdi bize. Engeller çıkarırdı karşımıza, yaralardı. Açılan yaralar bir gün kapanırdı lakin geçmişin sızıları yerli yerinde kalırdı. Acımazdı ama yakardı, kor alev misali kalırdı yüreğinde. Ciğerin parçalanırdı da susardın.

Ciğeri kaç kez parçalandı da içine yuttu tüm kederini, sayamamıştı Ceylin. Tek bildiği çok kez olduğuydu. Çevresindeki insanların düşündüğü ailesiyle sorunları olduğuydu ama sorun asla o değildi. Annesi de babası da dağ gibi arkasında olmuştu bunca zaman. Her konu da destek kaynağı, dayanağı olmuşlardı.

Ceylin'in böylesine içine kapanık fakat bir o kadar da hırçın bir deniz olmasının sebepleri dışlanmışlıktan geliyordu. Şüphesi küçük bir kız çocuğunun kalbini yaralayan en büyük şey geride kalmaktı. Ceylin okul hayatı boyunca geri de duran, atılan bir genç olmuştu. İçindeki derin dalgalar kimseyi boğsun istemiyordu. Susuyordu lakin suskunluğu güçsüzlüğü demek değildi. Asıl fırtınalar mühürlenmiş dudakların zihnindeydi. Ceylin en büyük fırtınayı yaşardı içinde.

Geçmişin sızıları herkesi yakardı. Onu da yakmıştı.

Arabasından indiğinde kapıları kilitledi Ceylin. Bir elinde çantası diğer elinde karton bir poşet tutuyordu. Poşetin içinde son bir haftadır neredeyse her gün yaptığı gibi kızına aldıkları duruyordu. Küçüğüne en güzel şeyleri seçmişti. Hatta bugün beşiği de kurulmuştu minik kızının.

Zeynep ne kadar istemese de kendine bir ev tutmuş oraya yerleşmişti. Kızıyla kendine yeni bir hayat kuracaktı. Belki de babası da olurdu bu hayatlarının içinde. Çok isterdi Çağrı'nın dahil olmasını lakin o hala aynı düşünüyordu. Kimse zorunda olduğu için bir bebeğe sahip çıkmamalıydı. Çağrı'yı böyle bir şeyden mahrum bırakmak istemese de zorunda bırakmakta istemiyordu.

Artık adımları paytak paytaktı. Zeynep penguenlere benzediğini söylüyordu ama ciddi olmadığını biliyordu. Adliye içinde yeterince saklıyordu zaten kendisini bir de evine giderken yürüyüşünü düşünemeyecekti. Yedi katlı bir binanın en üst katına taşınmıştı. Binanın girişine doğru ilerlerken az ötede bir ses duydu kulakları. İki adım geriledi ama bir şey göremedi. Ses tekrar gelmişti. Başını diğer tarafa, ağaçlık alana çevirdiğinde yüzüne bir gülümseme yerleşti.

Ağır adımları oraya doğru yöneldiğinde sesin sahibinin anne kedi ve üç yavrusu olduğunu gördü ela gözleri. Birkaç adım daha atıp tam önlerinde durduğunda zorlansa da eğildi. İnce parmaklarıyla zarar vermemek için yavaşça okşadı anne kedinin başını. "Sen ne kadar tatlı bir şeysin." Elinin altındaki baş mırıldanarak avucuna doğru sokulduğunda dudaklarından küçük bir kıkırtı döküldü. "Güzel mi böyle ?" dedi okşamaya devam ederken. Kedi kendini daha da sürterek mırıldandığında bu sefer büyük bir kahkaha attı.

TİM Where stories live. Discover now