Kaybolan Geçmiş

68 4 13
                                    

🎀

Hayat, tümsekleri, çamur birikintileri, çukurları olan bir yolculuktur. Doğumdan ölüme kadar uzanan kısa bir vakit. Çevremizdeki kişilerse bize bu yolculukta bazen yardım ederler, bazen ise zarar.

Yolcu yolunda gerek sözü de burada güzel role sahiplik ediyor.

Ölümü unutarak yaşamak, hedefine giderken hedefini unutmak gibidir. Ölüm bizim hedefimiz, unutulmaması gereken büyük bir hedef. Hedefimize giderken bize yardım edenler ve bizi zorlayanlar olacak. Ve her şey gibi bununda bir sonucu olacaktır. Hayatınızda bir sürü bitişler olacaktır.

Peki her bir bitiş, bir başlangıç mıdır? Okuduğumuz onca kitaplar bize bunu öğretmiş midir?

🌩

Ağrılar eşliğinde yattığım yerden doğruldum. Başıma vuran ağrıları umursamadan derin bir nefes aldım. Gözlerim olduğum odayı taramaya başladığı sırada duvar renkleri dikkatimi çekti. Mavi renkli odada uyumuş olmalıydım. Hemde bir çocuk odasında?!

Yataktan kalkıp odayı incelemeye başladım. İlk dikkatimi çeken, masmavi duvarda asılı olan saatti. Duvarda sadece o vardı, siyah renkli yuvarlak saat.

Saat kaçta yattım bilmiyorum ama şuan saat 12 olmuştu. Ya da durmuş bir saatti. Bakışlarım odanın diğer yerlerine kayınca yerde duran oyuncak dikkatimi çekti.

Ona doğru ilerleyip elime aldım. Siyah upuzun saçlı, kocaman gözleri olan tatlış bir bebek.

"Hatırlıyorsun!" Arkamdan gelen sesle yerimden sıçramıştım. Sesin geldiği yere döndüğümde karşımda 6-7 yaşlarında olduğunu düşündüğüm bir kız çocuğu vardı. "Didem'i hatırlaman çok hoş!" Dedi ve yanıma kadar geldi.

Benim gibi siyah saçlı, kahverengi gözlü ve esmer tenliydi. Bu kızda kimdi?

"Sende kimsin?" Diye sordum. Az önce gülümseyen suratına hüzün çöktü.

"Beni hatırlamıyor musun?" Kırgın çıkan sesiyle içimde bir şeyler koptu. "Olsun! Şuan konumuz bu değil. Hadi aşağı gel abim bekliyor. Kahvaltı yapacağız." Dedi ve beni beklemeden odadan çıktı.

Abisi mi? Ben şuan nerde, kiminleydim?

Odadan çıkan küçük kızla bakışlarım yine etrafa kaydı. Yakınımda duran çalışma masasına ilerledim ve bebeği oraya koydum.

Ama bir gariplik vardı! Masa boştu, sadece mavi renkli bir çerçeve vardı. Merakla çerçeveyi elime aldım. Fotoğrafta gördüğüm kişiler nefesimi kesti.

Az önce odadan çıkan küçük kız, Gökçe'nin küçüklüğü, Yavuz abi ve Bahar abla. Zihnime düşen gerçekle başım döndü. O küçük kız bendim! Benim küçüklüğümdü!

Bu oda ise-

"SİKTİR!" neyin içine düştüm ben?! Şuan İstanbul'daki eski odamdaydım. Ve en tuhafı küçüklüğümde buradaydı!

Fotoğrafa geri döndüm. Gökçe'lerin eski bahçesindeki bir çardakta oturuyorduk. Ben ve Bahar abla yan yanayken Yavuz abiyle Gökçe yan yanaydı. Masanın üzerinde iki kağıt ve bir tepsi içinde dört bardak limonata vardı. Fotoğrafı biraz daha incelediğimde yüzümdeki hüznü gördüm. Herkes bana bakıyordu, acıyan bir ifadeyle. Ben ise önümdeki kağıda.

Kalbim hızlanması ile birlikte fotoğraf hızla kayboldu. Şaşkınlığım artarken birde üstüne çerçevede yeni bir fotoğraf belirdi.

Bu sefer üç kişi vardı. Ben, Vedat abi ve bir çocuk. Bizim bahçede oturuyorduk. Ben, Vedat abinin kucağında oturmuş başımı ona doğru yaslamıştım. El hareketlerime bakılırsa bir şeyler anlatıyordum. Vedat abi bana şefkatle bakarken, yabancı çocuk daha bir garip bakıyordu. Yüzünde bir gülümseme vardı ama anlamdıramadığım türdendi.

Şanlı Komutan Where stories live. Discover now