Karışıklık

48 2 55
                                    

İnsan çok sevdiği halde neden her defasında terkedilir? Ve beklenenler, neden hep vazgeçildikten sonra gelir?
-OA

🎀

Minik kalbim heyecandan horon tepiyordu. Babama sarılmak çok başkaydı. Dile getirilemeyecek kadar güzel!

Hiç bir kız çocuğu böylesine güzel, özel ve güçlü hissettiren şeyden mahrum kalmamalı. Ben çok mahrum kalmıştım. Şimdi yaşayan kişilerin ne kadar çok şanslı olduğunu anladım, Gökçe'nin tahmin ettiğimden de çok fazla şanslı olduğunu.

Salonda babamın omzuna yaslanmış bir şekilde oturuyordum. Olayın şaşkınlığı herkes tarafından esir alınırken, ben anın tadını çıkarmakla meşguldüm.

Abim ve Gökçe biz salona geldiğimizde bakışlarındaki şaşkınlık bu durumu hiç beklemediklerini gösteriyordu. Gökçe sonradan büyük bir gülümsemeyle bizi izlese de abim için aynı şeyler geçerli değildi. Sinirliydi sanki. Bana değil babama sinirliydi. Neden babama sinirliydi ki?

Özlem ve İlker yaşadığım durumdan bir haber olduğu için sadece gülümsüyorlardı.

Barlas ve Hakan tepkisizce bize bakıyorlardı.

Türker abi, abimden farksız duruyordu.

Babamla birlikte bir adam daha gelmişti. Üzerindeki üniformasından asker olduğunu anlamam hiçte zor olmadı. Sert bir görünüme sahipti. Bakışları her ne kadar keskin olsa da sanki biraz da yumuşaklık vardı. Peki ben bu bakışı, duruşu nerden biliyordum? Ben bu adamı nerden tanıyordum?

Belki de sen değil, Dilem tanıyordur.
Evet, bu adamı ben değil, Dilem tanıyordu.

Hem de çok yakından.

Şunu fark ettim herkes bize bakıyordu. Bazıları dolaylı yoldan bakması normaldi ama nedense yanlış bir şey yapıyormuş gibi hissettim. Sanki hırsızlık yaparken yakalanmıştım. Bakışlar o derece dikkatliydi.

En sonunda ortamdaki sessizliğin farkına varan babamın arkadaşı, boğazını temizleyip kollarını göğsünün altında birleştirdi. "Batır, başka bir işin yoksa kalkalım artık." Dedi. Sesi oldukça kendinden emin çıkmıştı. Bir cevap beklemeyen türden.

Başımı babamın omzundan kaldırıp merakla ona döndüm. O da bana döndüğünde gülümsedim. "Benim gitmem lazım kızım. Bu kadar kısa kaldığım için üzgünüm." Dedi yumuşak ama bir o kadar sert tonda.

"Sorun değil, baba." Dedim. Çünkü diyecek başka bir şey yoktu. Kal desem kalır mıydı, sanmam. O bir işkolikti.

Ayağa kalktığında bende onun birlikte doğruldum. Kollarımı ona son kez dolayıp kokusunu unutmamak için bütün nefesimi onunla doldurdum. Ciğerlerim onun kokusunu tadarken beynim bir köşeye unutmamak adına kazıdı. Bu koku çok tanıdıktı.

Hayır, parfüm değil. Bir başka kokuyordu. Çözemediğim türden, garip!

Babamdan ayrıldığımda kapıya kadar sessizce yürüdük. Kapıyı açtığımda ilk o çıktı. Arkadaşıyla göz göze geldiğimde istemsizce gülümsedim.

O da bana aynı şekil gülümserken şaşırmıştım. Üst düzey bir askerin bu kadar yumuşak tonda gülmesi garibime gitmişti.

Bana elini uzattığında ne yapacağımı birkaç saniye bilemedim. Sonra elimi onu avucuna yerleştirdim. "Vedat," Dedi.

'Vedat abi!'

Kulağımda yer edinen küçük kızın sevinç çığlıkları ile yüzümdeki gülümseme donuklaştı.

Şanlı Komutan Where stories live. Discover now