Aşık

64 4 12
                                    


27 Mart 2007

"Ben babama söylerim o yardım eder!" Dedi Gökçe.

"Belki şuan müsait değildir. Sonra hallederiz." Dedim. Gökçe nerden öğrendiğini bilmediğim göz hareketini yaptı. "Bak bu yaptığın hareketten hoşlanmıyorum. Gözün çıkabilir!"

Güldüğü sırada kaşlarımı, trafik levhalarındaki yeri gösteren ok gibi yaptım. Bu hareketin adını bilmiyordum, o yüzden ona 'TLYGO' hareketi diyorum. "O hareketin adı göz devirmek bir kere! Ve merak etme gözüm çıkmaz," Dedi çok bilmişlikle.

Omuzlarımı horon tepen abiler gibi indirip kaldırdım ama sadece bir kez. Bu benim deyimimle 'bana ne' demekti.

Tekrar önüme döndüğümde elimdeki kağıda baktım. Sonra üstünde koskocaman harflerle yazılmış 'Aile etkinliği' yazısına. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Sonuçta aile olması için bazı şeyler gerekliydi. Mesela anne. Benim annem yoktu. Babam da benimle konuşmuyordu.

Aslında geçen babamla konuşmuştuk. Bana aç olup olmadığımı sormuştu. O gün çok mutlu olmuştum. Keşke tekrar bana bir şey sorsa!

Aile etkinliği için yani sadece ben ve abim kalmıştık. Ve zaten abimle de yapamazdım çünkü o bugün evde olmayacaktı. Türker abi de kalacaktı. O benden büyük olduğu için arkadaşında kalma yaşına gelmişti. O benden tam beş sol parmak ve bir sağ parmak olmak üzere toplam altı parmak yaş büyüktü. Ama yaşını parmaklarımla gösteremiyorum çünkü o kadar parmağım yok. Bazen Gökçe bana yardım ediyor ama o olmadığı zaman parmaklarımla gösteremiyorum.

"Ee bizim eve az kaldı. Geliyor musun?" Gökçe'nin sesiyle bakışlarımı kağıttan çektim. "Gerçekten bugün babam izinli. Yani müsait. İkimize de yardım eder." Dedi.

"Ama öğretmenimiz ailemizle birlikte yapmamız gerektiğini söyledi. Yavuz abi senin ailen benim değil ki!"

"Babam bize ne demişti, hatırlasana! Siz kardeşsiniz demişti. Yani o da senin baban sayılıyor." Dediği şeyle gözlerim büyüdü. Haklıydı, Yavuz abi öyle demişti bize. Elimdeki kağıdı dosyama koyup çantama attım. "Hadi gel!"

Okul otobüsümüz durduğu sırada Gökçe ile birlikte ayaklandık. İndiğimizde bizi Bahar abla karşıladı.

"Hoş geldiniz, kızlarım!" kocaman bir gülümsemeyle ikimize de sarıldı. "Gününüz nasıl geçti? Yoruldunuz mu?" Ben başımı hayır anlamında salladım.

Gökçe elini alnına götürerek düşecek gibi yaptı. "Ay anne inanmayacaksın ama yorgunluktan helak oldum." Dedi. Kaşlarım 'U dönüşü' tabelası gibi oldu. Helak oldu lafını ilk defa duymuştum. "Hem bir sürü ödev verdiler.."

"Helak oldum ne demek? Ben bilmiyorum." Bahar ablaya sorduğum soruyla güldü. "Güzel bir şey mi?" güldüğüne göre güzel bir şeydi.

"Hayır hayatım, çokta güzel bir anlamı yok. Genelde insanlar çok yorulduğunu belirtmek için öyle derler." Dedi. Başımı hızlıca sallayıp aklıma bu kelimeyi kazıdım. "Hadi bakalım bahçeye geçin siz. Bende size soğuk bir limonata getireyim." Limonata mı? Bayılırım. Başımı hızlıca sallayıp Gökçe'ye döndüm.

O da başıyla onayladığı sırada bahçeye doğru koştuk. Ama bahçede tek değildik, çardakta Yavuz abi vardı. Gökçe kollarını açarak koşmaya başladı. "Baba!" çantasını kenara doğru fırlatmış ve Yavuz abiye kocaman sarılmıştı. Yavuz abi ona karşılık verip sarıldığı sırada ikisi de gülmeye başladı.

Şanlı Komutan Where stories live. Discover now