Bölüm 1

512 10 27
                                    

Selamlar.

Yorum yaparken lütfen yazara hakaret, küfür etmeyin. Gördüğüm an hesabı engelleyeceğimi şimdiden söylemek istiyorum.

Umarım bölümü beğenirsiniz.

Keyifli okumalar...



Bahara az kalmıştı. Esma buradaki on üçüncü baharını geçiriyordu. Ailesinden koparıldığı günü net hatırlayamasa da kölelerin arasında çektiği açlığı, sefaleti ve ardından kontun onu himayesine aldığı o günü net bir şekilde hatırlıyordu.

Esma malikaneye ilk geldiği anda yaşadıklarını da hatırlıyordu. Kont ve kontes ona çok iyi davranmışlardı. Boş karnını doyurmuş, kirli bedenini yıkamış ve birbirinden güzel kıyafetler giydirmişlerdi. Ona isim bahşetmişlerdi. İsmi Hope'tu. Hope... Umut demekti. İngiliz dilini öğrendiğinde isminin anlamını çok iyi anlamıştı.

Hatırlıyordu da o gün kont ve kontesin yanında kendisinden yaşça büyük bir kız vardı. Sarı saçları beline doğru dökülüyordu. Menekşeyi andıran nadide gözlere sahipti. Yuvarlak bir çehre, küçük bir burun fakat acımasız bakışlar... Esma onun üvey kardeşi olduğunu öğrendiğinde bile ondan çekinirdi.

Çekingen bir tavrı vardı, Esma'nın. Öyleki yeni ailesiyle kaynaşması zaman almıştı.

Neyseki alışmıştı buraya. Evans malikanesine, kont ve kontese... Hatta ve hatta kardeşi Agnese bile.

"Hope! Tatlım, buraya gel!"

Kont ve kontes öleli üç yıl olmuştu ve iki kardeşin yaraları hala kabuk bağlamamıştı. Hope -Esma- üvey annesinden yadigar kalan çiçek ve ağaçları sularken Agnes ise kontun işlerini devralmıştı.

Hope aceleci adımlarla malikaneye doğru ilerliyordu. Az önce bahçedeydi ve bahçıvanlık yaparken üzerine her zaman eski, beyaz elbisesini giyerdi. İçeriye telaşe bir halde girdiğinde ablasının Dük Nicholson ile karşı karşıya otururken görmüştü. Hizmetçiler ikilinin önlerine çay fincanlarına koyarken Agnes'in menekşe gözleri kardeşini süzüyordu.

Kestane renginde bukleler ve kemiksi bir çehre... İkisinin arasında dağlar kadar fark olduğunu belirten elmacık kemikleri... Osmanlı kızı gibi naif, pek de kibar olmasının yanısıra bedeni de huyunu yansıtıyordu. Kahverengi kaşları, badem gözleri ve pembe dudakları... Hope güzeldi fakat makyaj yapmazdı ve şu anda da kirliydi.

Agnes üvey evlat da olsa ona bakmakla yükümlüydü. Her ne kadar Hope bir kadın olsa da hala küçüktü ve malikaneye girdiğinden beri dışarıya asla çıkmamıştı. Çıkamamıştı. Çünkü korkusu vardı. Tekrardan kaçırılmaktan, köle olmaktan, satılmaktan deli gibi korkuyordu.

Agnes onu sevmese bile üzerinde titriyordu ve de ona kıyamıyordu. Lakin şu anda, çamur ve toprak içindeyken karşısındaki kadına bağırmamak için yumruklarını sıktı. Sıktı, o kadar sıktı ki parmak boğumları beyazlamıştı.

Gözleriyle işaretini verdi. Hope anlamıştı. Başını aşağıya eğdi, elbisesinin ne kadar berbat olduğunu görünce yanakları pespembe oldu. Sonra düke baktı. Neyseki onu görmemişti ve çayını içmekle meşguldü.

Hızlıca merdivenlerden çıktı. İkişe ikişer basamak... Oldukça hızlıydı. Odasına kendine attığında soluk soluğaydı. Elini göğsüne koydu. Neden bu kadar telaş yapmıştı ki? Soruyu boş verdi ve içeriye giren hizmetlilerin onu aceleyle hazırlamasına izin verdi.

Agnes hizmetlilere isim vermişti. El, En, Ey, Bi, Si... Bunların hepsi latin harflerin İngilizce okunuşundan oluşuyordu. Şu anda odada El ve En vardı. El, Hope'un saçlarını tararken En ise onun için elbise seçiyordu.

Beyaz renginde zarif bir elbiseydi. Kabarık etek şu anda modaydı ve Agnes, hem kendisinin hem de kardeşinin dolabını kabarık eteklerle doldurmuştu. Saçları ise örülmüştü. Kısacası hazırdı ve aşağıya inebilirdi.

Yeni bir misafir. Cenaze töreninden sonra Hope misafirleri çok görmezdi. Çünkü ablası misafirleri kontun çalışma odasına davet eder ve genelde iş hakkında konuşurlardı. Acaba dük neden salondaydı?

Merdivenlerden sakince inmeye başladı. Biraz gergindi, biraz da heyecanlıydı. Karmaşık duygulara da sahip olabilirdi.

Ayakkabılarının çıkardığı ses aslında çok küçüktü ama o kadar heyecanlıydı ki bu ses, ona on leydinin bağırtısı gibi geliyordu.

Son iki basamak, son bir basamak ve ardından iniş. Hope terleyen avcılarını eteğine sürttü ve ablasına doğru ilerledi. Agnes onu fark etti. Memnuniyetle gülümsesi ve ayağa kalktı.

"Hope Evans. Canım kardeşim."

Canım kardeşim... Canım kardeşim mi? Hope için bu çok fazlaydı. Yüzünü ekşitmemek veya kaşlarını çatmamak -kısacası şaşkınlığını belli etmemek- için kendini zor tuttu. Ardındansa onu yanına oturtan ablasına baktı. Agnes'in soğuk bakışları uyarır nitelikteydi. Bir şekilde rolüne uyması gerektiğini söylüyordu Hope'e.

"Kardeş mi?" diye soran kişi Dük Nicholson'du. Otuzuna basması yakındı ve neredeyse sosyeteyi sallayan bir güzelliğe sahipti. Dümdüz burnu, kömür karası renginde saçları ve alev alev parlayan ela gözlere sahipti. Çehresi sert olduğunu haykırıyor ve kendisinden uzak durulması gerektiğini ima ediyordu. Sakallarını uzatmazdı ve her zaman kendi tasarımı olan takımları giyerdi.

Sesi alaylıydı. İnanmadığını söylüyordu resmen. Agnes istifini bozmadan gülümsemeye devam ediyordu.

"Dük, Hope benim öz kardeşim olmayabilir lakin o bir Evans."

"Kontes Evans, söyleyin bana: Kardeşim dediğiniz bayan rahmetli kontun aldığı köle değil miydi?"

Evet, sosyetede kabul görülmeyen bariz bir şeydi bu. Hope böyle olacağını biliyordu. Her zaman köle olarak kalacağını ve asla kölelik makamından kurtulamayacağını biliyordu. Dükün dedikleri onu kızdırsa da bağırmaya ne hakkı vardı ki? O sosyetede istenmiyordu. Öyleki sırf bunun için rahmetli kont ve kontes, ağır eleştirilere maruz kalmıştı.

Şimdi de üvey ablası bu ağır eleştirilere maruz kalıyordu. Bazen bir yük olduğunu düşünmüyor değildi.

Agnes'in gülümsemesi öyle hızlı soldu ki Hope bir an onun hiç gülümsemediğini düşündü. Kadının bakışları sertti ve kısa bir an bile olsa Hope'a baktığında genç kadın, dükün sözlerinden sonra inen omuzlarını hemen dikleştirmişti.

"Dilersiniz ki köle de olsa yetim de olsa Hope bizim ailemizin bir parçası. Benim kız kardeşim ve ittifakımız için bu evlilik büyük bir adım."

Evlilik... Herhalde Hope doğru duymuştu ablasının dediğini. Sert ve aşağılayıcı bakışlara sahip olan bir dükle evleneceğini şimdi öğreniyordu. Hope'un kanı dondu, teni beyazlayıverdi. Ablasına korkuyla baktı. Agnes onu umursamıyordu. Tüm dikkati dükün üzerindeydi.

Ellerinin titremesini gizlemek için eteğini sımsıkı kavradı. Derin bir nefes aldı. Düke bakmak istiyordu, istemiyordu da. Onun sert bakışları altında ezilmekten korkuyordu. En çok da ablasının onu bu adamla evlendirmesinden.

Ölümcül Günahlar Şişesi {+18}Where stories live. Discover now