Bölüm 2

402 8 20
                                    

Keyifli okumalar...

Hope korkularıyla pençeleşiyordu adeta. Karşısında bir ayı silüetiyle dikilen korkunun iri cüssesinden deli gibi korksa da kaçmak bir çözüm değildi. İçinden defalarca tekrarladı: Kaçmak çözüm değil, kaçmak çözüm değil, kaçmak çözüm değil...

Ayı kadar iri ve vahşi olan korku karşısında güç kaybettiğini hissetti. Ablası Agnes onu omuzlarından tutmasaydı herhalde hayal aleminden sıyrılamayacaktı. Alt dudağı titriyordu. Şoktan tek bir kelime edemiyordu.

"Hope... Biliyorum çok ani oldu ama bu evlilik bizi kurtaracak."

Evet, elbette kurtaracaktı. Ancak onun fikrini sormadan olacaktı bu iş. Şimdi söylemesine bile şükretmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Artık ablasından her şeyi beklemesi gerektiğini anlaması lazımdı.

"Sanıyorum ki aile içindeki problemlerinizi kendi kendinize çözmeniz lazım, kontes. Beni çağırmak son seçenek bile değil."

Agnes derin bir nefes verdi. Dük işi daha da zorlaştırıyordu. Ayağa kalktı ve dükü uğurlarken "Lütfen bunu bir düşünün, dük. Bu evlilik için kardeşim ikna olacaktır. Sadece... Şu anda şokta." diye açıklamada bulunuyordu. Hope eğer şoktan çıkabilseydi ona dükü ikna etmemesi gerektiğini söylerdi. Zira kendisi bırakın evlenmeyi, aynı nefesi bile almak istemiyordu.

🌟

Çay partisindeydi. Leydilerin sürekli olarak azimle hazırladıkları, genelde dedikoduların ve kurabiyelerin olduğu o partideydi. Yasemin kokulu bir çay içiyordu ve tadı enfesti. Agnes onun biraz da olsa nefes almasını istiyordu. Yoksa Hope delirecekti.

Dük... Kötü bir tipti. Sert bir çehresi vardı. Acımasızdı ve asla romantik değildi. Sonradan romantik olanlara benzemezdi veya birisini sevdiğinde ona güzel sözler söyleyenlere asla dönüşmezdi. O sabitti ve asla kendini bozmazdı. Bir kadın için mi? İmkansız.

Hope böyle düşünüyordu. Nitekim haklıydı da. Çay partisinde dük hakkındaki dedikodular onun kafasını dağıtmaktan çok dev gibi bir telaşa neden olmuştu.

"Dük Nicholson... Gayet yakışıklı ancak içi katran karası."

"Birisiyle nişanlanmıştı. Kadın iki ay sonra kaçmış. Onu görenler hortlakla nişanlanmış sanki, diyorlar."

"Hortlak değilse ne o zaman? O herif evlenmeyi düşünmüyor bile."

"O zaman varis veremez."

"Onun için şeytan diyorlar."

"Annesinin genelevde çalıştığı söyleniyor."

"Ölü kadının arkasından konuşmak çok ayıp. Cık cık cık."

"Öyle ama bunlar hakikatler, tatlım."

"Dük kadınlara bir leş görmüş gibi tepki veriyor. Acaba..."

"Oh, hayır! Asla ve asla böyle bir şey olamaz. O herif erkeklere karşı da aynı."

"Eşcinsellik varmış. Salgın gibi yayılıyormuş."

"Kocam beni aldatıyor mu diye diken üstündeydim zaten. Eşcinsellik de tam oldu!"

"Seni bence saksıyla bile aldatır. Kocanın ne kadar çapkın birisi olduğunu tüm Londra biliyor."

Elbette bu kavgaya sebep olmuştu. Hope düşüncelerine o kadar dalmıştı ki birbirlerine giren kadınların, rezil olan çay partisinin ve havada uçuşan tatlıların farkında değildi. Kendi derdi oldukça yeterli geliyordu ona.

Dük... Acımasız. Ölümcül. Olumsuz olan tüm özelliklere sahip. Annesi hakkında çok bir şey bilmiyor, Hope. Duyumuna göre yaşıyordu ve oğluyla yaşıyordu. Sadece babasının öldüğünü geçen yıl ablasıyla katıldığı cenazeden biliyordu. Dükün babası da bir zamanlar oğlu gibi gaddarmış dediklerine göre. Ölen adamın arkasından çok konuşulsa da dedikoduların odak noktası oldukça değişkendi. Bu yüzden ölen dük tarihin tozlu raflarında terk edildi.

Hope eve döndüğünde oldukça cansızdı ve bir süre ablasıyla iletişimde olmak istemiyordu. Korkuyordu. Evlenmekten çok korkuyordu. Elbet bir gün evlenecekti ama bu dük olmak zorunda mıydı? Evleneceği adamın en azından birazcık nazik olmasını isterdi.

Dükün şiddetten zevk aldığını söyleyen vardı.

Hope uzun yıllardan sonra bir kez daha şiddet göremezdi. Şiddetten korkardı. Aslında her şeyden korkardı.

Yatağına sırtüstü uzandı. Tavanla bakışırken içeriye hizmetçilerden En girdi. Ona Küçük Kontes diye seslenen şefkatli ve nazik bir kalbi vardı. Hanımının girdiği buhranı çok iyi anlardı. Aslında üvey annesi kontese çok benziyordu. Huy olarak ikisi de güzel insanlardı ve ikisi de Hope'u çok seviyorlardı.

"Hanımım." Yatağın kenarına oturdu. Hafif bir gıcırtı çıktı. "Dük Nicholson ile evlenmek çok korkunç, biliyorum. Fakat onunla evlenmezsen de kontluk güçlenmeyecek. Ablan ve baban yıllardır bunun için çabalıyor."

En herzaman haklıdır. Şimdiki gibi. Yine de Hope üzülüyordu. Ailesine yardım etmeliydi ancak dükten korkuyordu.

"Korkuyorum."

"O zaman korkularının üzerine git." Hope başını yana çevirdi. En, anlayışla ona gülümsüyordu. "Küçükken sana öğrettiğim gibi."

Hope küçüklüğünü gülümseyerek hatırladı. Göle gitmişlerdi. Yanında En vardı. Örtüyü çimenlerin üzerine sermiş ve oturmuştu. Hope büyük bir keşifteydi. Doğayı merakla keşfediyor, ona göz kırpan güneşe bakmaya çalışırken gülümsüyordu. Sonra... Önüne birden kurbağa atladı. Kurbağalardan korkardı. Ne zaman kurbağa görse kalp atışları hızlanır ve çığlık atardı. Tıpkı şu anda yaptığı gibi çığlık atmıştı. En onu sakinleştirirken naif sesiyle korkusunun üzerine gitmesini söylemişti. Hope onu dinlemişti. İlk defa birisini dinlemiş ve ona güvenmişti.

"Gülümsüyorsun." En'in kırışık gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Kırklı yaşlarındaydı ve duldu. Ailesinden yalnızca asker olan oğlu kalmış olsa da onunla neredeyse hiç görüşmüyordu. Bu yüzden Hope onun en büyük tesellisi, en güzel kızıydı. "Yavrum, cesaretlen ve korkunu kabullen. Ablanı düşün, aileni düşün. Evlilik, hamilelik, ardındansa doğum... Bir kadını korkutan unsurlar olsa da bizler güçlüyüz. Gücümüzü keşfetmeliyiz."

En'in oğlu gerçekten de cesur bir askerdi ve hepsi En sayesindeydi. Onun yetiştirdikleri cesur, korkusuz ve delikanlı olsa da Hope öyle değildi. Çekingen, içe kapanık, korkaktı. Bunun sebebiyse köle olarak bir zamanlar çektiği sıkıntılardı.

Hüzünle gülümsedi. "Agnes seni göndermekle iyi etmiş."

"Seni tek anlayan benim çünkü."

En'in haklılığı genç kadını güldürmüştü. Kontesten sonra onu en çok anlayan kadın, dadısıydı ve hala da dadısı olmaya devam edecekti. Belki de onun çocuklarına da bakacaktı. En ona cesaret aşılıyordu. Gözlerindeki korku kırıntıları biraz da olsa yok olduğunu hissetti. Günün geri kalanında En ile sohbet ederken de biraz bile olsa rahatlamıştı.

Ölümcül Günahlar Şişesi {+18}Où les histoires vivent. Découvrez maintenant