Sevilmemişim

583 38 5
                                    

Vargas'tan Devam

Ne kadar ağladı bilmiyordum ancak o her gözyaşı döktüğünde canım acımıştı. Kafasını kaldırmıştı. Ancak yüzüme bakmıyordu. Kafasını kaldırıp yüzüme bakmasını sağladım. Daha kurumayan gözyaşlarını tek tek özenle silmiştim. Yorgunluğu gözlerinden okunurken biraz daha dinlensin diye bu sefer ben yatırdım onu omzuma. Yaklaşık 10 dakika sonra konuşmaya başlamıştı. Sorup sormayacağımı merak etmişti. Sormayacaktım. Anlatmak isterse dinleyeceğimi bilmesini istediğim için onu dinleyeceğimi ama soru sormayacağımı söylemiştim. Afalladığını hissetmiştim. Yanlış anlamasını istemiyordum sadece sınırlarına o beni sokmadan girmeyecektim. Bu yüzden küçük bir açıklama da ekledim sözlerime.

-Bu arada merak etmeyip, ilgilenmediğimi sanma. Sadece insan bazen susmak ister.

Bir süre daha susmuştu. Kabul. Susmak isterse onunla sonsuza kadar susabilirdim. Susarken bile dünya güzeliydi benim için. Hiç beklemediğim anda konuşmaya başladı. George Orwell'in bir sözünü söylemişti. Gözleri bile bağırırken o bana direkt anlaşılmak istediğini söylemişti. Saklamamıştı kendini benden. Kasvet dağılsın diye gülümseyerek konuşmaya başladım.

-George Orwell diyorsun yani 

Burukça gülümsedi. Gülümsemesinde ki neşeyi söndüren herkesten nefret etmiştim. Onun yüzünde hüzün de güzeldi ancak mutluluk ayrı bir yakışıyordu. Hislerini anlatmak için en uygun sözün bu olduğunu söylediğinde gerçek hislerimle cevap vermiştim. Onu, o izin verirse anlayacağımı söylemiştim. Yeni tanıştığı birinin samimiyetine ne kadar güvenirdi bilemiyordum ama gözlerinde gördüğüm kırgınlığı anladığımı söylemiştim. O ise beni şaşırtacak bir cevap vermişti. Beklemediğim anda gelmişti. İlk defa birisi ben demeden benim kırgınlıklarımı anlayınca dumura uğramıştım. Fazla mı belli etmiştim acaba? Bunu ona sorunca özür diledi. Hayatıma, dertlerime ortak olması beni üzmek yerine aksine sevindirirdi ancak bunu ona hemen söyleyerek korkutmak istememiştim. Bunun yerine sorun olmadığını sadece bu kadar belli ettiğim için şaşırdığımı ifade etmiştim. Sözleri beni susturmaya yetmişti. Açık açık acılarımızın ortak olduğunu söylemişti. Benim nezihimde bu bile çok güzeldi. Bunları şuan söyleyemeyeceğim için susmayı tercih etmiştim. O da susmuştu. Bir süre sonra içeri gitmemiz gerektiğini söylemişti. Yanından ayrılmak hiç istemiyordum ama haklıydı. Onaylayıp kalkmıştım. Elimi tutar mıydı bilmiyordum ama anın etkisiyle elimi uzatmıştım. Tedirginlikle uzattığım elimi tutmasını diliyordum. Tutmazsa üzülürdüm işte.  O ise daha fazla düşüncelere dalmama fırsat vermeden tutmuştu elimi. İçimden kahkahalar atarak ilerlemeye başlamıştım. Elini bırakmamıştım. Çünkü istememiştim işte. Çünküsü yoktu. Bana seslendiğine rahatsız olduğunu düşünüp elini bırakarak ona döndüm. Devam etmesini söyler gibi bakıyordum gözlerine. Teşekkür etti. Teşekkür ederken dudaklarında öyle güzel öyle gerçekçi bir gülümse vardı ki dayanamayıp dudaklarına bakmıştım. Böyle gülecekse ne yaptıysam hep yapardım. Bunu ona söylediğimde utandığı o kadar belliydi ki şansımı zorlamama kararı alıp gülerek gidelim demiştim. O ise beklemediğim bir şekilde elimi tutup beni çekeledi. O beklenmeyen olayların kadınıydı gerçekten. Dünyanın en mutlu insanı olarak indim aşağıya. Eda abla ile bir şeyler konuşmaya başlamıştı. Benim anladığım şekilde konuşsalar bile benim bütün dikkatim Ebrardaydı. Anladığım tek şey nerede olduğumuzu açıklamasaydı. Kafamı sallayarak kimse fark etmeden muhabbeti dinliyormuş gibi yapmaya başladım. Herkesin dikkatini hemen çekmeye gerek yoktu. Son duyduğum Ebrar'ın beni bırakacağını söylemeseydi. İyi de ben Zehra ile kalıyordum. O da mı gitmişti? Bunu Eda ablaya sorduğumda aldığım cevap sonrası ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım. Her şeyim Zehradaydı. Of of. Eda ablaya bir sorun olmadığını söyledikten sonra ne yapacağımı düşünmeye devam ettim. Eda ablalar gidince Ebrar direkt bana dönüp sorunun ne olduğunu sormuştu. Nerden anladığını anlamamıştım lakin ona yük olmak istemediğim için ona da aynı yalanı söylemiştim. O da anlamadığım türkçe bir kelime söylemişti. Ne olduğunu sorunca attığı kahkahayla ona bakakalmıştım. Gülmek bir insana nasıl olur da bu kadar yakışırdı? 

Benim anlayacağım şekilde söyleyince durumu açıkladım. O da anladığını belirtip arabaya gidelim dediğinde çekinerek beni otele bırakmasını rica ettim. Yeteri kadar yük olmuş hissediyordum şuan bile. O ise daha cümlemi bile bitirmeden sözümü kesip ona gideceğimizi söylemişti. Bir yanım çok istese de daha yeni tanışmış iki kişi olarak fazlaca yük olduğumu hissettiğim için reddetmiştim ancak itiraz kabul etmediğini söylemişti. Bende fırsattan istifade hayatında biri olup olmadığını öğrenmek için sorumu yöneltmiştim. Anlamış mıydı? Umuyorum ki anlamamıştı. Verdiği cevapla utanma sırası bana geçmişti. Hadi ama böyle bir sorudan anlamamasını beklemek hataydı. Bir de üstüne kekeleyerek cevap verdiğimde kahkahası kulaklarıma ulaşmıştı bile. Yanaklarımı sıkması hiç beklemediğim bir şeydi ancak verdiği cevap daha önemli olduğu için dikkatimi cevaba vermiştim ancak yanaklarımı sıkan Ebrar aklımı tamamen pelteye çevirmişti. Fütursuzca neden sevgilisi olmadığını sormuştum. Kafamı nerelere vursaydım acaba? Şu zamana kadar gerçekten sevdiği biri olmadığını öğrenince gülümsememi tutamamıştım. Ve anın verdiği utançla susma kararı da almıştım. Sessiz yolculuğun sonunda evine gelmiştik. Evi tam olarak onu yansıtıyordu. Ve bu benim çok hoşuma gitmişti. Ben evi incelerken duş almak isteyip istemediğimi sormuştu. Duş almak iyi gelirdi ama kıza yeteri kadar yük olmuştum ama leş gibi içki kokmak hiç hoş gelmiyordu. Bunu kibarca dile getirdiğim de bana tekrar açıklama yapıp beni bir tık daha rahatlatıp beni banyoya götürmüştü. Sıcak su gerçekten çok iyi gelmişti. Banyodan çıkıp odaya geçtiğimde Ebrar'ı görmeyi beklemiyordum. Yavaşça arkasına geçip seslenecekken birden bana dönmüştü. Burun buruna kalmıştık. Yutkunamamıştım bile. O da şaşkındı ancak benden önce kendini toparlayıp geri çekilmişti. Kendince açıklama yapıp hızla odadan çıkmıştı. Arkasından gülerek bakmıştım. Yüzünün kızardığını görmüştüm. Bugün yeteri kadar şey yaşadığımız için sessizce aşağı inip kahvelerimizi içmiştik. Kahvelerden sonra hemen yatmıştık.  Zaten hava aydınlanmaya başlamıştı. Daha da uykusuz kalmaya gerek yoktu. Çok fazla uyumadan telefonumun titreyişine uyanmıştım. Uykumu böldüğü için söylenirken, mesajları gördükten sonra Ebrar'ı da uyandırdığı için daha çok söylendim. Yazılanları tebessümle okuyordum. Zehra'nın Ebrar için önemini herkes biliyordu ve bu çok güzeldi. Beraber büyümüşlerdi ve artık aile olmuşlardı. Adımın geçtiği mesajı görünce okuyup cevapladım. Ebrar'ın yazdığı şeyle günüm aydınlanmıştı. Dışarı çıkmak istemediğini kesin bir dille belirtmişti iki üç mesaj önce ama benim için dışarı çıkabilirdi. İkimizde çıkmak istemiyorduk. Bu iyiydi. Biraz daha baş başa zaman geçirebilecektik. Evin daha uygun olacağını söyledikten sonra Ebrar'ın offline olması çok uzun sürmedi. Yüksek ihtimalle kahvaltı hazırlamaya gitmişti. O sırada Zehra mesajları sıralamaya başlamıştı. Sadece gülücük atıp çıkmıştım. Elimi yüzümü yıkayıp aşağı yardım etmeye indim ancak Ebrar elimi bile sürdürtmemişti. Bende bu fırsatı onu izleyerek değerlendirmeyi tercih etmiştim. Telefonuna bakmıştı biraz sonrasında yemeğimizi de sessizce yemiştik. Toplamaya yardım etmiştim. Bunu da yapmazsam kendimi çok mahcup hissederdim. O da bu sefer karışmamıştı zaten. Son bulaşığı da yerleştirdikten sonra gülümseyerek ona dönmüştüm. O da bana gülümseyerek bakmaya başlamıştı. Uzun süre sonra çok güzel bir sabah geçirmiştim. Ve bunun sebebinin Ebrar olması benim daha da mutlu olmamı sağlıyordu. Ne kadar bakıştık bilmiyordum ancak bunu Ebrar bozdu. Film izlemeyi teklif etmişti. Tabi ki bunu reddetmezdim. Ben film seçerken o da mısır patlatmıştı. Filmin yarısı gelmeden uyuya kalmıştı. Düzgün uyusun diye başını dizime aldım. Ve ben filmi izlemeye devam ettim.

FİRETahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon