0.2

169 27 14
                                    

Asansörden indiğim gibi hızlıca doktorun yolunu tuttum. Elimdeki kağıtlardan hastanın ismine tekrar baktım ve doktora yapacağım açıklamayı kendi içimden tekrar etmeye başladım.

Koridorun sonuna varmıştım ve tam karşımda aile hekiminin odası duruyordu. Kartımı okutup içeri hızlıca girdiğimde doktorun odasında tek başına olduğunu farkettim.

"Merhaba."

Gülümsedi. Neyse ki iyi birine benziyor. "Merhaba?"

Elimdeki kağıtları önüne koydum doktorun. "Lee Seunmin isimli hastanın-"

"Lee Minho girebilir!"

Doktorun yanında duran yardımcıya gözucuyla baktım. Lafımı bölmesini bir kenara bırakmam gerekiyordu çünkü daha önemli bir durum vardı ortada. Son kelimeyi tekrar ettim. "... hastanın raporları bir başka hastanınkinden kopyalandığı için reçete yazıldı ve vitamin ilaçları yazıldı. O reçeteyi hemen kaldırmamız gerek."

Cümlemin bittiği anda içeri bir hasta girdi ve dönüp kapıya baktım. İçeri giren polis memuruna takıldı gözüm. Aşağıdan yukarıya süzdükten sonra en son gözlerim suratına varmıştı ve tanımıştım onu. Bir katil vardı odada ve bunu sadece ikimiz biliyorduk. Suratıma bakarak gülümsedi ve doktora bakmaya başladı.

"Reçeteler internet üzerinden anlaşmalı eczaneye yollanıyor zaten hemen reçeteyi siler bir açıklama yazarım internet postası üzerinden, sorun yok."

Kafa salladım. Az önce bu polis memurundan bakışlarımı çekip alan şey doktorun bu gayet sakin şekilde dile getirdiği cümlelerdi. Tam kapıya ilerleyecektim ki tekrar seslendi. "Hemşire hanım birkaç saniyenizi ayırırsanız eğer..."

Kafa salladım tekrar ve kenara çekildim. "Merhaba, sadece kan örneği alınmıştı değil mi? İdrar örneği...?"

Polis memuru -artık Lee Minho diye mi bahsetmeliyim emin değilim ama- cevap verdi bu sefer. "Evet, sadece kan örneğiydi."

"Anladım, kan değerleriniz düşmüş bir de D vitamini eksiğiniz var. Size bir reçete oluşturacağım şimdi, onu hemen çaprazdaki eczaneden temin edebilirsiniz. Ama eğer oradan almayacaksanız internetten reçetenizi başka bir eczaneye de gösterebilirsiniz."

Biraz uzağında ve arkasında sayılabilecek konumda olduğum için sadece belirginleşen sol elmacık kemiğini ve kısılan sol gözünü farkettiğim için gülümsediğini tahmin ettim o an. "Teşekkür ederim, iyi günler."

"Size de iyi günler."

Lee Minho odadan çıktı ve ben tekrar dikkatimi doktorun üzerinde topladım. "Birkaç seferdir raporlar karışıyor, sanırım yeni stajyer gelmiş. Sana güvendiğimi bilirsin hemşire hanım, lütfen göz kulak ol. Tabii bu bir rica, işim değil diyip yapmayadabilirsin. Böyle bil bunu olur mu?"

Kafa salladım. "Peki doktor bey, elimden geldiğince ilgileneceğim."

Baş selamı verip odadan dışarı çıktığımda koridorun duvarına yaslanmış halde tam karşımda buldum Lee Minho'yu. Önüme bakıp yürümeye başladığımda yanıma yetişti. "Hemşire hanım sanki tesadüfen mi oluyor bu yoksa kader mi?"

Sorusunu sorduğu anda kaşlarımı çatarak yürümeyi durdurdum ve ona döndüm. "Anlamadım?"

"Bence anladınız."

"Hayır anlamadım."

Evet, anlamıştım. Ama bu tip cümlelerde genellikle daha açıklayıcı olunmasını beklerim. Çünkü eğer ben anladığım halini söylersem ve karşımdaki "Neler düşünmüşsün! Onu kastetmemiştim! Senin ben de gözün mü var?" gibi bir savunmaya geçerse açıklama yapamam diye her zaman bu tip cümlelerde tabiri caizse salağa yatarım.

red ;; lia + lee knowWhere stories live. Discover now