1.4

83 15 16
                                    

Uykumdan uyandığımda çoktan sabah olmuştu. Elime komodinin üzerindeki telefonumu aldım ve saate baktım. Saat 09.43'tü. Telefonu geri komodine bıraktıktan sonra yanımdaki dolabın kapağına baktım. "Ailenin yanından sakın ayrılma, işe gittim. Yalnız kalma." 

Annemler Minho'nun hiç kullanmadığı odasında, Minho salonda, ben ise Minho'nun odasında kalıyordum. Odaya rahatlıkla girip notu buraya bırakmış olmalı. Notu elimde ters çevirdiğimde yapışkanlı kısmının hemen altında "Seni seviyorum." yazıyordu. Altında da kalp vardı hatta.

Bu davranış gözüme çok saf geldiği için sırıtmadan edemedim tabii. Notu katlayıp telefon kılıfımın içine koydum ve ayağa kalktım. Lavaboya doğru ilerledim. Işığı yakıp içeri girdim ve kapıyı kilitledim. Aynanın karşısına geçtim ve bir süre kendime baktım.

Onca düşünce ve planın ardından kendimle yüzleşmenin vakti gelmişti sanırım. Aynadan kendime bakmaya devam ederken aynı zamanda son günlerde başımdan geçenleri zihin süzgecinden geçirdim. Gerekli olan her ayrıntıyı geri toplamaya çalıştım. Öncelikle ortada tüm cinayetlerin sorumluluğunda olan bir seri katil vardı ve bunun kim olduğu hala şüpheliydi. Minho, suçlunun Hyungsik olduğunu iddia ederken Hyungsik de Minho olduğunu iddia etmişti ama bunların hepsi -adı üstünde- bir iddiaydı. Tabii, en inandırıcı iddia Hyungsik'e aitti. Yaşı konusunda gerçekten haklıydı ve bu bir nebze başarılı ve tecrübeli bir psikolog olduğuna inandırıyordu. Çoklu kişilik bozukluğu olan kişilerin özelliklerinden bahsettiğinde bu da oldukça inandırıcıydı çünkü Minho çok sinirli olduğu zamanlarda bir alev küpüyken sakin olduğu anlarda çok anlayışlı ve sabırlıydı. Ayrıca çok zekice konuşuyordu benimle.

İdeal bir eş adayı ya da baba diyebileceğim biri gerçekten çoklu kişilik bozukluğuna sahip olduğu için mi böyleydi?

En şaşırtıcı şey ise onun beni koruyacağını iddia ettiği zamanlarda kapıyı bile kapatmadan pılını pırtını alıp çekip gitmiş ve Hyungsik'in eve girmesine izin vermiş bilerek ya da bimeyerek.

Ama bir saniye.

Peki gecenin bir yarısı Hyungsik nereden biliyordu ki kapının açık olduğunu? O, Minho'nun evden çıkıp gittiğini bile camdan izlerken bu evde olduğunu söylememiş miydi?

Pekala, burada büyük bir oyun var ve ben kendimi, kime inanmam gerektiğini düşünürken kaybetmiş haldeyim.

Aynadan kendi gözlerim içine baktım. Olaya hem bağımlı hem de bağımsız olan Chan ile halledecektim bu işi. Minho'nun de haberi olmayacaktı.

...

Kapüşonumu kaldırdım ve kafeye göz gezdirdim. "Öğle aram sadece bir saat Jisu. Neden buraya çağırdığın konusuna hemen girmemiz gerek." Biraz mahcup şekilde söylediği cümleye karşılık kafa salladım. "Sadece sana güvenebilirim şu an. Bana yardım etmen lazım."

"Bir olay daha mı var?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır, aynı olayda bir şüpheli daha var."

"Kim?"

Dehşet içinde sorduğu soruya karşılık hiçbir şey söyleyemedim bir süre. Yutkundum zorlukla. "Minho."

"Ne!" diye bağırdı. Şaşkınlıkla gözleri açılmıştı. Sessiz olması için işaret parmağımı dudağıma yaklaştırdım. Bu sefer de fısıldayarak cevap verdi. "Hyungsik, yani şu şüpheli adam, katilin Minho olduğunu iddia etti. Chan, oturduğumuz apartmanın kayıtlarını izlemeni istiyorum. Hyungsik, Minho'nun bir gece yarısı evden üniformasıyla çıktığını ve kapının açık olduğunu iddia etti. O gün, telefonuma sesini kaydetmiş hatta."

Chan'in aşağı yukarı hareket eden ademelmasından yutkunduğunu anladım. "Ortada bir seri katil ve kimsenin bir mahalle kenarı karakolu olduğu için olayı iplediği yok, si-" Kendi kendine söylenirken muhtemelen küfür etmek üzereydi ki susturdu kendini.  "Pekala Jisu, ben gerçekten ipleri elime alacağım. Tüm bilgileri sana veremem ama eminim ki katil Minho değildir. Çünkü bu hafta içi ben zehirlenmiştim ve gece yarısı Minho'yu çağırmış olabilirler. Ayrıca, kapının gerçekten kapalı olup olmadığını bilmiyoruz. Belki de zorladı ama sen uykunda anlamadın."

red ;; lia + lee knowWhere stories live. Discover now