1.3

66 16 12
                                    

Gözlerimi açtığımda bembeyaz tavanda göz yorucu şekilde parlak, yine bembeyaz ve gri şeritleri bulunan floresanları gördüm. Gözlerimi kısarak karşımdaki duvara baktım bu sefer. Duvardan çok bir perdeydi. Koluma göz attım bu sefer ve tam tahmin ettiğim gibi kolumda serum takılıydı. "Anne?"

Anneme seslendim elimden geldiğince sessiz olmaya çalışarak. Perde hızlıca kenara çekildi ve karşımda dikilen üç tane çok sevdiğim insan bana endişeyle bakıyorlardı. Annem uzandığım sedyenin yanına oturup eliyle yüzümü okşadı. Suratıma dağılan saçlarımı geriye doğru itti. Alnıma uzun bir öpücük kondurdu. Babam ve Minho uzaktan izliyorlardı beni. "Çok korktuk, dehşet içinde gibi Minho'ya baktın ve bayıldın kaldın kızım!"

Göz ucuyla Minho'ya baktım. Gözlerimiz buluştuğunda bana bakıp gülümsedi ve çok sıcak gülümsüyordu. Ben ise ona gülümseyemedim bile. Dehşet içinde ona bakmaya da devam ediyordum sanırım. "Anne,  Minho ile konuşmam gereken şeyler var."

Annem kafa sallayıp sedyeden kalktı ve geri çekildi ama ne babam ne de o uzaklaşmamışlardı bile. "Anne, şüpheliyle konuştuklarımı aktarmam lazım. Gizlilik esas, bunları siz bilmemelisiniz!"

Annem kafa salladı ve babamla beraber uzaklaştılar. Minho ise daha çok yaklaştı sedyeye. "Gizlilik bana da esas aslında ama sanırım konuşacağımız konu o değil. Yoksa sen bilirsin şüpheliyle aranda geçenleri bana anlatmaman gerektiğini." Gülümsedim, zorla.

"Seni seviyorum."

Kaşlarını çattı, şaşırarak. "Anlamadım? Jisu, sen iyi misin?"

Kafa salladım. "Gayet iyiyim. İçeride şüpheliyle konuşurken beni koruduğun her gün için sana müteşekkir hissettim kendimi. Sonra şüpheli de yakalandığı için evime dönmem gerektiğini ve seni daha az göreceğimi fark ettim. Çok canım sıkıldı ve o zaman anladım sana karşı beslediğim duyguların hiçbirinin sadece arkadaşlık adı altında olmadığını."

Sedyemin yanında dizleri üzerine çöktü ve saçlarımı okşadı. "Ben zaten senden uzak kalamazdım. Sen şimdi bırak bu kötü ihtimalleri. Artık hep birlikteyiz." Derin bir nefes aldı. "Jisu, seni korkutacak bir şey söyledi mi? İçeriden çıktığında gerçekten çok kötü durumdaydın!"

Yutkundum. Ne cevap verebilirdim ki bu sorusuna?

Tamamen katil yakalanana kadar hangisi haklı nasıl karar verecektim? Eğer katil Minho ise bile beni öldürmeyeceğinden emin sayılabildiğim için onu sevdiğim gerçeği hem diğer insanları hem de beni bir süre korurdu. Minho çekinerek elime uzandı. Tuttu elimi ve sımsıkı kavradı. "Jisu, şu an anlayamadığım bir haldeyim gerçekten. İyi değilsin ama beni seviyorsun da! Üzülsem mi..? Sevinsem mi..?"

"Senden sadece evde olduğun bir gün cüzdanını istiyorum. Cüzdandaki o polislere özel olan armayı kullanmam gerek."

Kaşlarını çatmıştı doğal olarak. Derin bir iç çektim. Nedenini merak ediyordu ve ben bunu söyleyebilecek durumda değildim. Her şeyin üst üste geldiği bu dönemde mantıklı plan kurmak bile çok zordu.

"Neden?"

"Bunu açıklayamam." Dudaklarımı 'elimden hiçbir şey gelmiyor' der gibi aşağı doğru kıvırdım ve o başını iki yana salladı. "Değil sen, kendi klonum gelse amacını bilmeden ona da vermezdim Jisu. Bu mümkün değil." demişti ve ben de kafa salladım. Söylediği her şey de son derece haklıydı. Bu çocuk oyuncağı değildi ki elden ele gezsin.

"Haklısın."

"İlerleyen günlerde ne düşünüyorsun?"

Aniden açtığı konudan ötürü neyi kastettiğini anlamamıştım bile. "Nasıl yani? Ne gibi?"

Omuz silkti. "Baban senin çok korunaklı biri olduğundan bahsetti özellikle ve ben bunu zaten biliyordum. Demem o ki; baş şüpheli zaten sorgudayken bile bende kalmaya devam etmek ister misin?"

Evimi çok özlemiştim. Odamı, yatağımı, dolabımdaki diğer kıyafetlerimi, duşta uzun süre şarkı söyleye söyleye vakit geçirmeyi, tedirgin uyumamayı, sık sık kabus görmemeyi, birden bire şarkı söyleyebilmeyi ve dans edebilmeyi... Daha sayamadığım birçok şeyi çok özlediğim için bu soruya "Hayır." diyebilmek çok isterdim ama bunca özlem, onun gerçek kişiliğinden insanları koruma isteğimin yanında bir hiçti.

Gözümün önünde kalmasını istiyordum. Evet, insanlar adına bir seri katile göz kulak olmaya karar vermiştim. İnanılacak gibi değildi!

"Ben, tamamen sonuçlanana kadar yanında kalmak istiyorum. Senin yanında güvende hissediyorum sadece."

Saçlarımı geriye doğru birkaç kere daha okşadı ve ben sağ gözümden düşen ve saçıma doğru yol çizen gözyaşımı hissettiğim gibi gözlerimi yumdum. Başparmağı ile gözyaşımı sildi. "Jisu, o herif sana ne yaptı bilmiyorum ama ağladığını duyduğum an onu orada öldürmek istedim!"

Gözlerimi açtım ve onun gözlerinin içine baktım. "Başka birine mi dönüşüyorsun?"

Sorum ardından başını sakince iki yana salladı. "Hayır, sana bu durumları ilk açıkladığım geceyi hatırlasana. Ben zaten her zaman böyleydim." Kafa salladım. "Doğru."

Doğru söylüyordu gerçekten. O, her tehlike anında zaten sinirlenen, ağır konuşan biriydi. Hatta onun hakkında bu şekilde düşündüğüm üçüncü seferimdi bu. İlki o gece, ikincisi markette Hyungsik ile münakaşasının olduğu an, üçüncüsü de şimdi.

Perde açıldı ve içeri hemşire girdi. Minho da ayağa kalktı ve ben az önceden beri -neredeyse yarım saat bile  olmuş olabilir- dizlerinin üzerinde dikildiğini fark ettim. "Serumunuz bitmiş, iğnenizi çıkarayım. Evde istirahat etmeye devam edin." 

Hemşeriye kafa sallarken tebessüm ettim ve o da tebessüme karşılık verdi. Sakince iğneyi çıkardı. Minho bileklerimi kavrayıp ayağa kalkmama yardımcı oldu. "Kendine gelmene çok sevindim, sevgilim."

Koluna girip gülümsedim ben de. Sevgili olacaksak bile bunun hastanede başlamasını ya da önlem amaçlı başlamasını hiç beklemiyordum. İşin garip yanı, tüm bu planlarım haricinde onu gerçekten seviyordum. Ona karşı bir şey hissetmem kaçınılmazdı çünkü Hyungsik doğruyu söylüyorsa şayet Minho her bir kişiliğini çok iyi oynuyordu!

Hastanenin dışına çıkmadan önce Minho'nun kolundan çektim kolumu. Annem ve babama daha ilk günden açıklamak "Yakında evleniyoruz!" demek gibi bir şeydi.

Annem ve babam arkaları dönük oldukları için bizi görmemişlerdi ve biz de yanlarına yürüdük. "Hadi gidelim."

Babam ve annem arkalarına dönüp bize baktılar ve babam konuştu en sonunda. "Bir yerinde bir şey yok değil mi? İyisin?"

Kafa salladım kısaca. Hepimiz Minho'nun arabasına bindik ve biz annemle arkada otururken annem koltuğun üzerinde boşta duran elimi tuttu. Bakışlarımı camdan çekip anneme çevirdiğimde bana son derece sıcak gülümsemesini sunuyordu. Ben de ona gülümsedim.

Camdan dışarısını izlediğimde aklıma buraya tek başıma taşınmadan önce mutlaka yaptığım şey geldi: kulaklık takıp dışarısını izlemek.

Montumun ceplerine gitti ellerim. Telefonum ceplerimden herhangi birinde ya da etrafımda yoktu. "Telefonum..." dediğimde babam torpidodan telefonumu çıkartıp uzattı. Kim bilir ne kadardır uzak kalabilmiştim telefonumdan.

Telefondan uzaklaşmıştım.

Bana çağrıştırdığı anı ile kafam karışık halde odaklandım kafamda kurduğum plana. Sanırım ona güvenebilirdim.

red ;; lia + lee knowWhere stories live. Discover now