0.4

115 20 9
                                    

Kapıyı açıp içeri girdiğimde tüm polisler -o ve bir polis daha- bana baktı. Dudağının kenarıyla gülümsedi ve "Keşke en azından direkt 'konum at' demek yerine bir 'merhaba' ya da 'alo' deseydin." dedi.

"Kusura bakma lütfen, aklıma gelmedi."

Başını "sorun değil" der gibi iki yana salladı ve önündeki sandalyeyi işaret etti. "Otur lütfen, ayakta kalma." Masasının önündeki sandalyeye oturdum ve elimdeki poşeti masanın üzerine bıraktım. "Bunlar senin." 

Kaşlarını çattı bu sefer. "Ne ki bu?" Bu soruyu sormanın ardından sessizliğime devam ettim ve o da poşetteki kapları bir bir masaya çıkardı. Bir adet tofu güveci, üç adet saklama kaplarında da sandviçler vardı. İşyerinde ısıtma imkanı yoktur diye düşündüğüm için sandviç yapsam da arkasında duran mikrodalga tüm ihtimallerimin yanlış olduğu gerçeğiyle yüzleştirdi. "İnanmıyorum!"

Gülümsedim. "Çok sağlıksız besleniyorsun, olmazdı böyle. El atmam gerekiyordu." Tofu güvecinin kapağını açtı ve ayağa kalktı. "Sen bu yılın bana kazandırdığı en iyi insansın!" Bir çekmeceden çıkardığı çatal ve çubuklarla geri döndü ve ben hala kurduğu cümledeydim. Gerçekten böyle düşünüyorsa, bu değeri aldığım için aşık bile olabilirim.

Hayır, sadece kendimce onu sevebilmek için neden arıyorum.

"Changbin, gel sen de. Üçümüz yiyelim." Diğer polise kaydı gözlerim. Kısa boylu olsa da gayet yapılı ve iri duran bir vücudu vardı. "Abi, diyetteyim şimdi öğünleri antrenör ayarladı. Aşmayayım hiç." Omuz silkti Minho. "Sen bilirsin."

Bana baktı bu sefer. "Hadi başlayalım." 

Masasının üzerinden peçete aldı ve kaşığın ucuyla çubukları güzelce temizledi. Ben hala diğer elinde tuttuklarını beklerken az önce temizlediği kaşık ve çubukları bana uzattı. "Afiyet olsun."

Beraberce yemeğe başladık. İlk lokmasını aldığı anda gözlerini kapattı ve abartılı bir edayla tepki verdi. "İnanılmaz lezzetli!"

Gülümsedim bu sefer. "Şaka bir yana, dalga geçtiğimi sanma. Gerçekten annemin yaptığı gibi olmuş ve aşırı özlemişim!" Gülümsemeye devam ediyordum hala, hatta aptalca sırıtıyordum işin aslı. Ne diyeceğimi bilemeden gülümsemeye devam ettim ve o, hiçbir şey demeyeceğimi anlayarak yemeğine devam etti. Ben de bir süre ona bakmaya devam ettikten sonra kendime geldim ve bir kaşık daha aldım yemekten. En çok o yesin istediğim için yemekten aldığım lokmalar hem çok nadirdi hem de kaşığı doldurmuyordu bile.

Çok geçmeden Changbin ikimizin de dikkatini üzerine çekti. "Biraz hava alacağım, alacak mısın sen de?" Minho'ya sormuştu bu soruyu. Minho yarım ağız gülümsedi ve "Hayır, ben kullanmıyorum artık." dedi.

Hava diye kastettiği sigara mıydı yani?

Bana döndü bu sefer. "Siz alır mısınız bir dal?"

Evet, sigarayı kastetmişti. İyi de, niye direkt sigara dememişti ki? Minho sigara içmiyor muydu yani?

Aklımdaki sorularla baş etme sürecinde Changbin'e kitlendiğimi fark ederek kendime geldim ve başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. Omuz silkti ve "Peki." dedi kısaca. Karakoldan çıktı ve biz birbirimize döndük tekrar. "Sen çok az yedin, devam et hadi."

...

Gözlerimi açtığımda arabanın içinde olduğumu fark ettim. Ön koltukta, üzerimde bir üniforma hırkası serili haldeydim ve koltuk neredeyse en geriye kadar yatırılmıştı. Üzerimdeki üniformayı elime alıp bir süre onu inceledim ve ardından da şoför koltuğuna bıraktım. Arabanın kapısını açmaya çalışsam da açılmadı ve bu sefer telaşla camlara gitti gözüm. Yani uyuyakaldıysam bunca saat kapalı alanda ölmüş falan olmam lazımdı! 

Arka camların ikisi de yarısından birazcık az şekilde açıktı, Şoför koltuğu da yine aynı şekilde...

Belki beş ya da altı dakika geçti ve ben o süreçte ayılmakla uğraşıyordum. Karakolun kapısı açıldı ve onu izledim merdivenlerden izlerken. Üzerindeki tişört bu sabah ayazında onu üşütüyor olmalıydı. Vicdanım sızladı o an, demek üniforma onundu.

Hemen dikiz aynasını kendime çevirdim. Pekala, dudaklarımın rengi solsa da ne rimelim ne de kapatıcım bozulmamıştı çok fazla. Kötü görünüyor sayılmazdım.

Arabaya geldi ve şoför koltuğundan önce hırkasını aldı, ardından da koltuğa yerleşti. Sanki dışarıda, arabaya gelirken, nefesini üflediği her saniye dudakları önünde oluşan ufak bulutçuklar hiç oluşmamış gibi hırkasını tekrar üzerime örttü. "Benim üstüm kalın. Kolların üşüyecek, giy artık bunu!"

Dikiz aynasını düzeltim saçlarını tek eliyle geriye attı. "Sana da günaydın!"

"Günaydın."

"İyi aldın mı uykunu?"

"Evet, teşekkür ederim."

Sonunda bakışlarını bana çevirdi. "Asıl ben teşekkür ederim. Hem zahmet edip buraya kadar yemek getirdin hem de mesai saatlerinde ayrılamadığım için gece burada uyumaya katlandın."

Gülümseyerek "Rica ederim." dedim. Elimi sağ tarafta koltuğun altında kalan kola uzattım ki artık koltuk dik pozisyona geri dönsün ve rahat rahat yaslanmadan oturabileyim. Ne kadar uğraşsam da yapamadım ve fark etmiş olacak ki eğildi ve kola uzandı. Biraz daha yaklaşsa burun buruna gelecektik!

Kendimi geriye ittiğim anda belimi yakaladı. Ben ona baksam da o bana bakmadı ve yanımdaki kapıya bakarak konuştu. "Bu koltuk bozuk, pat diye kalkıveriyor. Çok geriye gitme ki çarpmasın sırtına." Kafa salladım sadece. Açıkçası şu an öyle kafam karışıktı ki "İki artı iki beş eder." dese ona bile kafa sallardım!

Koltuk normal haline geri döndüğünde kendi koltuğuna iyice sindi ve direksiyona bakarak konuştu. "Bak, son günlerde iyi anlaştığımız için bundan yüz bulup sana yaklaşmaya çalışmıyorum. Evet, hala zihnimi kurcalıyorsun, seninle tanışmak görüşmek de istiyorum ama sen istemedikten sonra sana herhangi bir atılımda bulunmam. Tek amacım, arabaya hakim olduğum için, sana yardımcı olmaktı. Lütfen yanımda kasılma, rahat olmadığını bildiğim sürece ben de rahat olamıyorum."

Kendini son derece açık ve bir o kadar da mutsuz ifade ettiği için bir süre yan profiline bakakaldım. "O bir refleksti sadece. Beni huzursuz edecek herhangi bir hareketin olsaydı zaten dün ayağına kadar gelmezdim. Yanında rahat olduğum için yanındayım şu an. Lütfen kötü düşünme." Cümlelerim baştan sona doğruydu. Onun yanında rahatsız hissettiğim tek an, hastanede bana sarkıntılık yaptığını düşündüğüm andı. Derin bir iç çekti. "Gerçekten böyle düşünmene sevindim. Teşekkür ederim."

Suratıma baktı. Göz göze geldiğimiz anda gülümsedim ve o da karşılıksız bırakmadı tabii. Arabayı çalıştırdı ve sonunda yola çıkmış bulunduk.

red ;; lia + lee knowWhere stories live. Discover now