0.5

109 16 9
                                    

Rulo halinde pişirdiğim yumurtaları kesme tahtasının üzerine alıp orta kalınlıktaki dilimler halinde kesmeye başladım. Ardından, ocakta kaynamaya devam eden kimchi jigaeye baktım. Hazırladığım bu iki yemek de fazlaydı benim için. Belli ki önümüzdeki üç dört gün bu yemeği yiyecektim. Lapa pişiricinin kapağı attı. Hemen gidip kapağı ardına kadar  açtım ki masayı hazırlayana kadar yenebilecek ısıya ulaşsın. Kendime göre kaselerimi almak adına dolabı açtığım anda zil çaldı.

Kaşlarımı çattım. Beklediğim hiç kimse yoktu tabii!

Kapıya doğru ilerleyip delikten dışarısına baktım. Bunun ne işi vardı ki şimdi? Hem de en hazırlıksız halimle! Kapıyı mecburen -daha fazla kapıda bekletmek istemediğim için- açtım ve beni en kötü halimle görmüş oldu. Pekala belki de beni sevmesinin önüne geçmiş olurdum?

Tavırlarım garip, düşüncelerim çirkinleşmeye başlamıştı. Ne demek sevmesinin önüne geçmek, o benim deli divane olan biri değil ki böyle zahmetlere gireyim!

"Tatlı- Selam!"

Gülümsedim. "Selam."

Elindeki poşeti uzattı. "Bunlar saklama kapların. İçine bir şeyler yapıp getirmek çok istedim ama beceriksizim bu konuda. Hepsi yıkanmış."

"Yemek yedin mi?"

Söyledikleri gerçekten bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkıyordu çünkü sadece bugün karnını doyurup doyurmadığını düşünüyordum. Sorum o kadar hızlı ve direkt olmuş olacak ki ikimiz de afalladık. "Yani, atıştırmıştım."

Kapıyı ardına kadar açtım. "Fazla yapmışım yemekleri, gel beraber yiyelim."

Başını iki yana sallayarak reddetti. "Olmaz, yani ben hiç rahatını bozmayayım senin. Gitsem daha iyi olur." Dudaklarımı dümdüz olacak gibi kıvırdım ve konuştum. "Rahatımı bozacak olsan çağırmazdım, gel hadi."

Bir süre arada kaldı ve sonrasında ayakkabılarını çıkarıp girdi içeri. Mutfağa kadar eşlik etmesi için ben yolu göstermek adına önden ilerledim. Az önceden beri açık kalan dolaptan her bir kaseyi ikişer tane aldım. "Kimchi jigae seversin, değil mi?"

Dudağı kapalı halde mırıltısından onayladığını anladım. Önce orta boy kaselere lapa koydum makineden. Ardından bir büyük boy kaselere kimchi jigaeyi koydum ve doğradığım rulo yumurtaları da düz bir tabağa servis ettim. Ben tabakları hazırladıkça mutfaktaki masanın üzerine bir bir koyuyordu kaseleri. Dolaptan yumurtayı bandırmak adına ketçabı aldım ve çok çok küçük - sosluk denebilecek- kaselere sıktım. En son tezgahın üzerindeki kaşıklıktan ikişer kaşık ve yemek çubuğu aldım.

Her birini masaya koymuştu ve sandalyenin başında dikiliyordu. Aynı anda sandalyelerimize oturduk ama ben, unutmanın verdiği şaşkınlıkla "Aaa!" dedim ve ayağa kalktım. "Makgeolli var evde, annem yapmıştı, içelim onu beraber!"

Muhtemelen 'gerek yok' gibi şeyler söyleyeceği için dinlemeden ayağa kalkıp dolaptan makgeolliyi aldım ve bardaklara servis ettim. "Gerçekten çok müteşekkirim."

Elimi 'lafı mı olur' der gibi salladım. "Bunların lafı bile olmaz. Geçenlerde hastaneye iğne vurulmaya gelen biri bir yabancıya böbreğini verdi, bunlar çok ufak şeyler."

"Geçenlerde bir milyoner, bir marketin borçlarını kapatmış. Dünya da hala çok iyi kalpli insanlar var."

Süper, birbirimize işlerde gördüğümüz olayları anlatırken samimileşeceğimiz bir ortam hazırladık. Sürekli müteşekkir kalıp aramıza set çekmek yerine artık gerçekten birbirini tanıyan iki insan gibi konuşsak çok daha iyi olurdu çünkü.

red ;; lia + lee knowKde žijí příběhy. Začni objevovat