>>Bölüm 10 (BERE)<<

162K 8.5K 1K
                                    

Resim Faruk

O hala bana gülerken telefonum çalmaya başladı. Cebime uzanıp telefonumu çıkarırken beni bu durumdan kurtardığı için biraz içim rahatlamıştı. Telefonun ekranına baktığımda Semra'nın aradığını gördüm. Sabah sabah ne olmuştu acaba? Birden parmaklarımın arasından telefon hızla kayıvermişti. Başımı kaldırdığımda Altuğ cep telefonumu almıştı ve ekranına baktıktan sonra hızla cevaplayıp kulağına götürdü. Onun ne yaptığına bakarken kaşlarımı sinirle çattım.

" Ben Altuğ. Şuan İzel benimle." Altuğ sessizleştiğinde karşı tarafın konuşmasını dinlerken uzanıp ondan telefonu almaya çalıştığımda geriye doğru çekildi.

"Sen kendini ne sanıyorsun ver şu telefonumu!" Biraz daha uzandığımda az kalsın masanın üzerindekiler üstüme değecekti. Kendimi geri çekip oturduğum yerden kalktım. Altuğ gerçekten beni sinirlendirecek şeyler yapıyordu. Onun bu hareketleri olgunluğumu alıp götürüyordu.

"Sana demiştim ona söylersen bana kızar diye. Bu durumdan çok utanıyor... Evet evet haklısın. Tamam o zaman." Altuğ'unun yüzündeki gülümseme iyice yayıldı. Hızla onun yanına gidip elinden telefonumu almaya çalışırken telefonu kapatıp pantolonun ön cebine koydu. Yüzündeki gülümseme dağılırken dudakları ince bir çizgiye döndü.

" Bugün seninle işim var yerine otur. Bana lazımsın." Bakışları birden tehditkar bir hale bürünmüştü. Sandalyesini masaya yaklaştırıp kahvaltısını ederken garsondan düşen çatal için bir tane daha çatal istemişti.

"Altuğ telefonumu ver gideceğim!" onun başında dikilip elimi uzattığımda o iştahla ekmeği ağzına sokup çiğnerken masadakilere bakıyordu. Garson masanın üstüne bir çatal bıraktığında Altuğ ağzındaki lokmayı yutmuş masadaki gül şekline benzer böreklere uzanmıştı.

"Buranın bu böreği harikadır." Onu da hızla ağzına sokarken o büyük böreğin hepsini nasıl ilk seferde ağzına sığdırdığını merak ettim. Yanağının kenarında kocaman bir şişlik oluştuğunda çayına uzandı. İnat edip orada beklerken o beni umursamadan kahvaltısına devam ediyordu. Onun yiyişini gördükçe acıktığımı hissettim. Evden kahvaltı yapmadan çıkmıştım ama oturup onunla kahvaltı yapmak da istemiyordum.

"Birine kızgın olsan da yemeğe asla küsülmez. Yemek yemek en güzel şey orada dikilmen tam bir delilik." Çatalını hızla peynire batırıp ağzına götürdü. Birkaç dakika daha beklediğimde pes edip yerime geçmiştim. Kızgınlığımı dizginlemeye çalışırken Altuğ masadakilerin çoğunu silip süpürmüştü.

" Farukların şirketine gideceğiz. Geçen gördüğün kadın Faruk'un babasının sekreteri." Altuğ eline çay bardağını alıp geriye yaslanırken mide fesadı geçiriyor gibi bir ifade vardı yüzünde. Çay bardağının dibinde bir yudumluk kalan çayı küçük bir el hareketiyle döndürüp duruyordu. Yüzüne birden karanlık bir solgunluk çökmüştü. Başını hafifçe cama doğru çevirdiğinde bakışları üzgün ve yorgundu. Dudağının bir kenarı hafifçe kıvrılırken ironik bir gülümseme yüzüne yayıldı.

" Şaka gibi ama gerçek." Dudakları bu kelimeleri inkar edercesine hareket ediyordu. Belki de bunları söylemek onu tiksindiriyordu.

" Bir sekreter ve bir aile babası. Mide bulandırıcı bir ilişki."

Dudaklarımı birbirine bastırırken Altuğ'unun sözlerindeki hisleri içimde hissettim. Ne fazlasını ne azını. Bir anda düşünmesi bile korkunçtu.

Altuğ'unun dalgın bakışları devam ediyordu. Bir şeyler düşünüyordu.

" Her şeyden habersiz bir anne. Gerçekleri bilen bir çocuk. Kendini sekreteriyle tatmin eden bir baba. Her şeyden habersiz olan küçük erkek kardeşi." Altuğ'unun sözleri bir taş gibi insanın midesine oturuyordu.

MUM OLMAK KOLAY DEĞİL (1)Where stories live. Discover now