1.9

488 46 15
                                    

Yazım yanlışı ve mantık hataları olabilir anlamadığınız yeri sorabilirsiniz

***

Ebrar Karakurt

Kulağımda yanlıklanan rahatsız edici sesle uyandığımda oflayarak telefonun alarmını kapadım.

Yataktan kalkarak yan tarafımdaki yatağa baktığımda Mile orada değildi.

Sanırım çoktan uyanmıştı.

Ayağa kalktığım sırada lavabonun kapısı açıldığında, gördüğüm güzel yüzle keyfim yerine gelirken gözlerim dolgun dudaklarına kaydı ve aklıma dün akşamki muazzam saniyelerimiz geldi.

Bakışlarımı dudaklarından zorda olsa çekerek gözlerine baktığımda, yüzünde hiçbir ifade olmaması dikkatimi çekti.

Hiç bir şey demeden bavuluna doğru ilerlerken, dayanamayıp lavaboya girmeden konuştum.

"Sana da günaydın Mile"

Kapıyı kapamadan bir kaç saniye yüzüne baktığımda başını eğdiği bavuldan kaldırmadan her zaman ki stabil sesiyle konuştu.

"Günaydın, Karakurt"

Bu haline anlam veremesemde fazla üstünde durmadan elimi yüzümü yıkayarak banyodaki işlerimi hallettim.

Çıktığımda Mile üzerini giyinmişti.

Arkası bana dönük, boynuna doğru parfüm sıkarken enfes görünüyordu.

Banyo kapısını kapatarak yanına doğru ilerledim, burnuma gelen güzel kokuyla, yüzümü boynuna doğru yaklaştırarak derin bir nefes çektim.

Burnuma dolan sıcak ve kremsi vanilya kokusu başımı döndürüyor, çok fazla edepsiz şey yapmak istememe sebep oluyordu.

Yüzümü boynundan kaldırdığımda, gözlerindeki yaramaz parıltılar bana, sanki aklımdan geçenleri biliyormuş gibi bakıyordu.

Çapkın bir gülüş sunarak arkamı döndüm ve valizimden kıyafetlerimi alarak üzerimi değiştirmeye başladım.

Kaçamak bir bakışla ona baktığımda benim aksime bana bakmıyor, telefonuyla uğraşıyordu.

Üzerimi giyindiğimde son olarak, valizimden çıkardığım parfümün kapağını açtığım sırada ayağa kalkarak bana doğru yaklaştı.

Parfümü boynuma yaklaştırdığımda, elini elimin üzerine koyarak beni durdurdu ve biraz daha yaklaştı.

Gözlerim istemsizce aralık olan dudaklarına kayarken elimdeki parfümü alarak, yanımızdaki yatağın üzerine fırlattı

Gözleri boynumdan bir saniye bile ayrılmadan sol elinin parmakları t- shirtümün yakasını hafifçe kaldırdığında, dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.

Nasıl bu kadar baştan çıkarıcı olduğunu düşünürken, elinde tuttuğu kendi parfüm şişesini boynuma doğru yaklaştırarak iki kere sıktı.

Parmakları boynumdaki nemli yüzeyde bir kaç saniye dolaştıktan sonra, yüzünü boynuma yaklaştırarak derin bir nefes aldı ve hemen sonra benden uzaklaşıp arkasını dönerken konuştu.

"Parfümümü beğenmiş gibiydin"

Tekrar akasından yaklaşarak belini tuttuğumda yürümeyi bıraktı.

"Evet, ama parfümün senin tenine karışmış olmasını tercih ederim, öyle çok daha güzel kokuyor"

Gülümsediğinde, hafifçe eğilerek boynundan derin bir nefes daha aldığım sırada, bir kaç saniyeliğine gözlerini kapattı.

Tekrar açtığında gözlerindeki kışkırtıcı parıltılar gitmiş, yerini soğuk bir duvar almıştı.

Ben bu halini anlamlandırmaya çalışırken önden yürümeye devam ederek odanın kapısını açtı ve konuştu.

"Kahvaltıya gecikeceğiz"

Saniyeler önce davrandığının tam aksi şekilde soğuk bir sesle konuştuktan sonra, asansöre doğru ilerledi, ve ne olduğunu anlayamadan kendimi peşinden giderken buldum.

***

Yavaş yavaş dolmaya başlayan sahaya ağır adımlarla ilerleken, bir yandan da Mile'nin elinde hopörlör ile dans ederek önden sahaya gidişini izliyordum.

Onu ilk gördüğüm maç aklıma geldi.

Mimiklerini asla göstermiyor, bir robot gibi hareket ediyor ve sadece yapması gerekeni iyi şekilde yapıyor gibiydi. Sanki voleybol onun tutkusu değil, sadece yapması gereken bir şeymiş gibi görünüyordu.

Ama bir insan bir işe tutkun olmadan nasıl bu kadar iyi olabilirdi ki.

O zamanlar bu duygusuzluğu sinirimi çok bozmuştu, onunla ilgili içimden "bir insan nasıl tutkulu olduğu bir şeye bu kadar duygusuz bakar ki" diyordum hep.

Ama şuan görüyordum ki aslında onun duygusuzluğu, sadece rakibe karşı ördüğü bir duvardı.

Şuan karşımda, güneş kadar parlak bir gülümseme ile Hande'yi dinliyor ve söylediklerine kıkırdayarak kulaklarıma dünyadaki en güzel melodiyi sunuyordu.

Kıkırdamalarının arasında göz ucuyla bana baktığında göz göze geldik.

Gözleri, onu ilk gördüğüm günkü gibi soğuk değildi.

Parlıyor ve ışığıyla beni büyülüyordu.

Elimde olmadan bende gülümsedim ve yanına ilerleyerek konuşmaya dahil oldum.

"Ne konuşuyorsunuz"

Türkçe sorduğumda Mile anlamaz gözlerle bakınca, sorumu ingilizce tekrar ettim.

"Hande dün otelin duş ayarlarıyla oynarken yanlışlıkla duş başlığını bozmuşta, her zamanki hali" 

gülmeye başladığımda, ciddiyetini hiç bozmadan anlatmaya devam etti.

"Sonra da saçı köpüklü kalınca duştan çıkıp Zehra'ya başlığı falan düzelttirmiş."

Düz sesiyle, sanki çok normal bir şeymiş gibi anlatması olayı daha da komikleştiriyordu.

"Ya Hande başlığı bozmayı nasıl becerdin Allah aşkına"

gülüşlerimin arasında konuştuğumda Hande de benimle birlikte gülüyordu.

Gülmekten kısılan gözlerimle Mile'ye baktığımda, yüzünde anlam veremediğim bir gülümseme ile bana bakıyordu.

"Kızlar hadi bakalım ısınma bölümü"

Dani'nin sesiyle sohbetimiz sonlanmış oldu. Mile, hiç vakit kaybetmeden Eda ablanın yanına giderek ısınmaya başlarken, bende derin bir nefes alarak işe koyuldum.

***

Ben geldiiiiimmm

40 vote sınırını bırakın geçmeyi 35 bile olamamışız..

Ama olsundu dayanamadım geldim yine...

Kısa bir bölümcük bırakıyorum çünkü vakit bulmam zorlaştı. Ama yarın yeni bölüm gelecek seviliyorsunuz <3

Vote sınırı 30 (bunu da yapin bi zahmet)

𝖄𝖔𝖚 𝕯𝖔𝖓'𝖙 𝕺𝖜𝖓 𝕸𝖊Место, где живут истории. Откройте их для себя