0.4

255 11 2
                                    

İyi okumalar 💖🧚🏼‍♀️

Herkes okuldan çıktıktan sonra ben ek derse kalmıştım ve herkes gittikten sonra spor salonuna gitme peşindeydim. Bugünü de orada geçirsem bir şey olmazdı herhalde. Ela yarın çok büyük fırça çekecekti tabi ama bir şekilde başımın çaresine bakmalıydım. Nereye kadar onlarda kalabilirdim ki zaten kazık kadar bir kız çocukları var bir de benimle mi uğraşacaklardı.

Spor salonuna ulaştığımda kendime güzel bir yatak bulma arayışına girmiştim. Acaba tribünde mi kıvrılsaydım yoksa sahaya mı? Çok fazla seçeneğim olmadığından tribündeki oturaklara yerleştim ama haliyle burası biraz soğuktu. Yapacak bir şey yok diyerek kadere boyun eğip kapattım gözlerimi.

Gözlerimi kapattığımda zihnime milyonlarca olay düştü. Birisi de ilkokulda sevdiğim çocuğun montunu, sınıftaki en güzel kızın montunun yanına asmasıydı. Bu da tarihin ilk kazığıdır işte arkadaşlar herkes anlamaz.

Uyumaya çalışırken zihnime düşen bir diğer düşünce de dün yaşadığım garip olaydı. Aslında istemese arkamdan suya atlamayabilirdi asi çocuk ama atlamıştı. Ya gerçekten atlamak istemişti ya da benim için atlamıştı. Elbette ilk seçenek daha mantıklıydı çünkü kim bir başkası için uçurumdan atlar ki. Zaten kafası bozuk gibiydi hem babasıyla ilgili de bir şeyler gevelemişti.

Düşüncelerle savaşıp uyumaya çalışırken spor salonunun kapısı açıldı. Işık hızı ile çantamı da kapıp oturakların arkasına geçtiğimde saklandım. Hangi zeki bu saatte okulun spor salonuna gelirdi ki? Tamam ben geldim ama benimde bir sebebim var sonuçta.

Şansıma teşekkürler yağdırdıktan sonra göz devirip gelen kişinin hemen gitmesini umdum. Ama arkadaşlar hep dediğim gibi şansım elbetteki ben dışında herkesin yanındaydı ve dağ gibi arkasındaydı.
Tam gitmesi için dualar ederken zemine düşen top sesiyle beynime dank etti. Birisi bu saatte okulun spor salonunda basketbol mu oynayacaktı? Ek derse kaldığım için saat yedi olmuştu şimdi kesin sekize geliyordur. Ve bir üstün zekalının basketbol oynayası tutmuştu.

Birden hapşırmamla top sesi durdu ve zeminde sadece ayak izleri duyulmaya başladı. Really? Gerçekten şu an mı gelesi tutmuştu hapşırığımın.

Bir hapşırık sesinden sonra elbetteki ayak seslerinin sahibi anlamıştı nerede olduğumu ve tribünlere yönelmişti.

"Yine kedi gibi saklanan bir portakal kafa ha" diyen asi çocuğun sesiyle birlikte kendi kendime gülüp 'gerçekten mi ya' diye geçirdim içimden.

"Saklandığımı kim söyledi acaba ya da sen üstün zekanla bu kanıyla nereden vardın" dedim alaylı bir şekilde. Tamam saklanıyordum da onun bunu bilmesine gerek yoktu.

"Söylesene bu saatte spor salonunda, üstelik tribünlerde yerde başka ne yapıyorsun pek zekalı arkadaşım" dedi aynı alaycıl tonda göz kırparak.

"Bilekliğim, bilekliğim düştü onu arıyorum işte" dedim en güzel bahaneyi bulduğumu sanarak. Gerçekten kaybetmiştim tabi de o ayrı. Ayrıca benim için ciddi manevi değeri olan bir bileklikti. Yani Mevlide hanımın dediğine göre beni yetimhaneye bırakanlar benimle birlikte bilekliği de bırakmış. Anne yadigarı gibi bir şeymiş. Aslında benim için önemli olmaması gerekiyordu normalde ama bilmiyorum bir bağ gibi geliyordu belkide.

"Bileklik mi? Gümüş kalpli bir şey mi?"dedi merakla.

"He ya düştü bulamıyorum neyse bulu- Sen nereden biliyorsun be" dedim hızlı hızlı konuşarak. Arada da üç defa daha hapşırmıştım.

"Arabamda düşürmüşsün al. Bütün gün okulda kaçmasaydın daha erken alabilirdin" dedi sahte bir gülümsemeyle. Daha sonra elini cebine attı ve bilekliğimi çıkardı. Gerçekten de elinde tuttuğu benim bilekliğimdi.

Kaçakحيث تعيش القصص. اكتشف الآن