2.9

118 6 16
                                    

İyi  okumalar 💖🧚🏼‍♀️

Kaçak'a bölüm yazmayalı çok çok uzun zaman oldu ama o kadar fazla sınavım var ki... Açıkçası nerede kaldığımızı bile unutmuşum ve nasıl devam edeceğimi dahi bilmiyorum. Kitap gitmesini düşündüğüm akışta gitmeyecek ve bunun için hepinizden çok özür diliyorum. Umarım iyi bir şeyler çıkarabilirim ama yapamazsam da affedin lütfen... 🥹😩

5 yıl sonra

Bir özürün insanın hayatını bu denli etkileyebileceğini hayal bile edemezdim. En azından bundan beş yıl önce "Bir özür en fazla nedir ki" diyebilirdim ama son beş yıldır bir özürün etkisiyle uyuyor ve aynı etkiyle uyanıyordum. Bir gece bir daha adını bile duymak istemediğim bir korkaktan duyduğum bir özürü yıllardır içimde taşıyordum. Şey de diyebilirsiniz tabi, madem adını bile duymak istemiyorsun o zaman neden yıllardır unutamadın. İnanın bende bilmiyorum bunun cevabını. Ona karşı beslediğim tek duygu nefret artık. Ya da en azından öyle olmasını istiyordum.

"Karsu eğer biraz daha kalkmazsan seni hortumla ıslatırım abicim." diye harika bir ses duyarak başladım güne.

"Hele bi bir daha beni ıslatmayı dene bak gör ne oluyor." diye bağırıp kalktım yataktan.

Son beş yılda değişen bir diğer şey de Uraz ile olan ilişkimdi. Ona abi diyordum ve küçüklüğümden beri tanıyormuş gibi hissediyordum. Ona abi demem de elini yakması ile gerçekleşmişti. Kahvaltı hazırlarken elini yakan aşçı Uraz'ın acı ile inlemesinin ardından bunu duyup kendimden beklemediğim bir anda abi deyip sarılmıştım ona. Ve bu tam üç yıl önce yani yanına taşındıktan yaklaşık iki yıl sonra gerçekleşmişti. Uraz'ı kaybetmek en büyük korkularımdan biriydi artık.

Hızla banyoya girip işimi hallettikten sonra çıktım. Sonra odama geri dönüp üstümü değiştirdim ve hızlı adımlarla merdivenlerden aşağı indim.

"Keşke artık evlensen de beni bi salsan." dedim Uraz'ın kurduğu kahvaltı sofrasına oturup ağzıma salatalık atarak.

"Evlenmem daha turşumu kuracaksın Karsu hanım. Hem ben hızlı yemeni öneririm yoksa patronunla sıkıntılar yaşarsın." dedi Uraz yanağıma bir öpücük kondurup masanın başına oturarak.

"Abi ben niye senin şirketinde çalışıyorum Allah aşkına? Mimarım ben, mimar. 4 yıl it gibi sürünüp okudum sonra karşıma geçip dedin ki şirkette yerin hazır. E ben niye boşuna 4 yılımı heba ettim o zaman." dedim ağlamaklı bir sesle.

"Mimarlığı çizimin gelişsin diye okudun. Hem biz ne yapıyoruz zeki kardeşim? Mücevher yapıyoruz değil mi? Ben ne yapıyorum peki gece gündüz? Evet bende takı çiziyorum." dedi Uraz mala anlatır gibi.

Evet tam 4 yıl sürüne sürüne mimarlık okumuştum ve sonunda Uraz bana şirkette çalışacağımı söylemişti. Yani tamam mis gibi bedavadan işim olmuştu ama ben neden abimin şirketinde asistan olarak çalışıyordum? Hiç öyle torpilliyim falan da sanmayın daha önceki gün kahvesini tamı tamına dört kere değiştirtmişti sırf ayrıcalık olmasın diye. Evde tıpa tıp aynısını yaptığımda öve öve bitiremeyen abim şirkette dört defa değiştirmeden içmiyordu.

"Mimarlığı boşuna mı okuduğunu düşünen akıllı kardeşim benim boşver sen çok takılma." dedi Uraz hala anlamadığımı anlayarak.

"Ya tamam her şeyi anladım ya bak her şeye tamamım ama şu saçan sapan topuklu ayakkabı kuralı da nedir Uraz? Kıyafet kuralları da cabası zaten. Neymiş efendim şirketinin bir çizgisi varmışta işte disiplinmiş de. Şaka mı yapıyorsun sen ya... O topuklularla dört defa kahveyi sen değiştir de göreyim seni." dedim ağlamaklı bir sesle.

KaçakWhere stories live. Discover now