9

429 11 0
                                    




18.02.2024⭐️

Sarıldığım yorganı burnumun ucuna kadar çekip soğuk olan tarafa dönerken yanımda ki yastığa daha çok sarılarak uykuma geri döndüm. Ya da geri döndüğümü zannettim. Benim yatağım bu kadar büyük değildi ki ya. Gözlerimi açmadan elimi en uzak bölgeye atarak kontrol ettiğimde kaşlarım çatılmıştı. Memnuniyetsiz bir ifadeyle gözlerimi açtım. "Uyandın mı?" Dedi hazarın sesi. Hazarın sesi?

O kadar hızlı bir şekilde doğruldum ki anlık olarak gözlerimin önü karardı. "Yavaş." Dedi bir eliyle saçlarını havluyla kurularken. "Sen?" Dedim ama devamı gelmedi. Etrafıma bakındım şaşkınca. "Burası neresi?"

"Evim." Dedi,Yatağın ortasında oturan bana bir bakış atarak. Uykunun da vermiş olduğu sersemlikle ona bakarken gözlerim üzerindekilerde gezindi. Normal bir siyah eşofman ve beyaz tişört bile onda mükemmel dururken iki elimle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Kim bilir ben ne haldeydim. Ve o bu halimi şuan görüyordu. anlık gelen utançla üzerimdeki yorganı daha çok üstüme çekerek büzüştüm. "Ben..neden burdayım?"

"Uyuyakaldın." Dedi. Sakin çıkan sesi telaşlı halimi alıp götürürken daha dingin bir ifadeyle ona baktım. Üstündeki enerji,öyle bir enerjiydi ki dediklerini ister istemez yapıyor veya sakinleşiyordunuz. Medyum gibi çocuktu vallahi. "Evinin adresini bilmediğime göre, seni kaldırım kenarında mı bıraksaydım?" Haklılığı karşısında susarken ilerleyip yatağın hemen sol tarafında kalan turkuaz rengindeki koltuğa oturarak bana baktı. Bende ona, bakışlarım dalgınlaştı. Sanki ona bakıyordum ama bu an hayal gibi geliyordu. Gerçeklik algımı sorguladığım anlarda bakışmamız uzayıp giderken aniden bir irkilme yaşayarak ben kaçırdım gözlerimi. O bakmaya devam etti. "Eve gitmem gerek."

"Seni ben bırakırım." Dedi ve ayağa kalktı. Üstümdeki yorganı kenara atarak yataktan çıktım. Ne yani bu kadar mıydı? Bir daha ne zaman görücektim onu. Hiçbir zaman. Şans eseri karşıma çıkmışken nasıl bir yüzsüzlük yapıp karşılaşmalarımızı çoğaltsaydım ki? Kara kara düşünürken önüme uzatılan şeyle kendime geldim. Yüzüm asılmıştı ve istemsizce hazara somurtkan bir ifadeyle bakmıştım. Kafamı kaldırarak elinde ki hırkayı aldım. "Giy onu hasta olursun dışarısı soğuk." İnanır mısınız kalbim sımsıcak oldu. Gözlerimi gözlerine diktiğim an kalbim içerde şekil değiştirir gibi hızlanırken ellerimin titremesini görmemesi izin hızlıca giyip ellerimi ceplerine soktum. Bakışlarımı kaçırarak, kafamı eğdim sonra. "Sağol."

"Dün ki olanları-"

"Aramızda." Aramızda? Bizim aramızda. Bir an Gülümsedim avel avel. Bizim aramızda. Daha sonra hızlıca çıktık o odadan. İki katlı bir evdi burası ve biz şuan üst kattan aşağıya iniyorduk. "Kahvaltı yaparız ilk." Dedi sessiz kaldım. Benim içinde bir bahane olurdu. Daha fazla onunla vakit geçirirdim. İçimden kahkaha atmak geldi ama kafamı kaldırarak salonda oturan varlığı gördüğüm ama bütün huzurum silinip gitti. İçimde kor gibi yanan kıskançlık ateşiyle gözlerim kısılırken istemsizce duraksamıştım. Kızın televizyondaki bakışları bize dönerken gözlerimi ayıramadım. İlk bana baktı kaşları çatıldı daha sonra arkamda ki hazara baktığı an yüzü ifadesiz bir hale bürünürken kafasını geri televizyona çevirerek bizi umursamadığını belli etmişti.

Duraksamamı fark eden hazar kafasını çevirerek bana bir bakış atarken senaya baktığımı gördüğü gibi oda duraksamıştı. Sanki anlamıştı yaptığı haltı bildiğimi. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kaçırırken geri önüne dönerek sokak kapısını açtı. Biraz daha öyle durup, asık suratımla peşinden çıktım. Kahvaltıda yiyeceğim şeylerin şimdiden zehir olması artı olarak moralimi bozmuştu işte. Arabaya bindik. Alışagelmiş bir şekilde emniyet kemerini bağlayarak ona baktım. "Kahvaltı işi yaş oldu." Dedi sırtımı koltuğa yasladığım esnada. Ona baktım. "İşim çıktı. Yine seni biraz alıkoymam gerek." Ah inanır mısın beni ömür alıkoyabilirsin hayatım.

"Sorun değil." Dedim mırıl mırıl. Az kaldı kedi gibi miyavlıycaktım. Az biraz yerine gelen moralimle dudaklarım iki yana kıvrılırken hissettiğim boşluklukla etrafıma bakındım. Dün çantamdan düşen hiçbir eşyam yerli yerinde değil. "Telefonum nerde benim?"

"Bana mı soruyorsun?" Dedi anormal bir şey sormuşum gibi. Başımı onaylar anlamda salladım. "En son çantamı sen darma duman etmiştin?"

"Görmedim."

Hafiften pamiğe kapılmış halimle belimi eğip yerlere bakmaya çalışırken kafamı kavrayan sıcak el beni birden arkaya doğru ittirdi. Büyüttüğüm gözlerimle elimi alnıma götürüp ovuşturdum. "Bir hastaneye gitmediğimiz kalmıştı. Düzgün dur toslama şuraya." Dedi boş boş. İçi bomboş maviliklerini üzerime dikerken istemsiz bir çekinmeyle geri yerime sindim. Ama yine de çenemi tutamadım. "Nereye gidiyoruz?" Dedim merakla.

"İşimi halletmeye."

"İşte nereye?" Derin bir nefes alıp verdi. Sanki benden bıkmış gibi görünüyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak sustum. Gözlerini yoldan ayırmadan susmaya devam ederken bakışlarımı ondan çekip geri yola diktim. Hayır ne var söylese, götü mü kopardı?!

Araba kısa bir süre içersinde dün ki mekanın önünde durduğunda kafa karışıklığıyla arabadan indim. Dönüp ona soru sormak için açtığım ağzım beni umursamadan ilerlemesiyle kapanırken somurtup peşinden içeriye girdim. Bar kısmında bardakları temizleyen zayıf sıska görünümlü bir çocuk bizi görür görmez gülümsemişti. "Hazar?" Dedi tanıdığını belli edip. "Hoşgeldin de niye geldin? Bir sorun mu var?"

"Tarığın dün çıkarken unuttuğu şeyi almaya geldim." Sesi bir kaç ton soğumuşken çocuğun gülüşü bıçak gibi kesildi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Dün buraya gelen polislere ihbar çeken kimmiş?"

"Kimse. Meriç diye bir adam kafayı takmış size. Seni alan polis. takip ettirdi herhalde, o vardı." Şaşkınlıkla kalkan kaşlarımı indirmeden hazara döndüm. "Meriç abi mi?" İstemsizce bir onaylatma ihtiyacı duymuştum işte. Buz çırağı Gözlerini çocuktan çekip bana dikti. "Seni buraya getirmekle iyi yapmamışım anlaşılan. meriç abin fazla korumacı çıktı. Kıl herif." Ağzında başka,başka küfürler daha yuvarlarken şaşkınlıktan açılan ağzımla bir kaç saniye içerisinde suçlu çıkmanın hayretini yaşadım. "Buraya getirmeni ben istemedim." Dedim nihayet üztümdeki suçlamayı atlatıp. bana bakmayı bırakarak içeriye ilerlemeye başladı. Öylece arkasından bakakaldım. Onu takip etmek yerine üzerimde o sıska çocuğun bakışları varken gidip boş olan koltuklardan birine oturarak onu beklemeye başladım.

Telefonumu kim bilir nerede kaybetmişti. Daha da fenası karıştırmışsa ona yazdığımı görebilirdi! Unuttuğum konu bir anda yumurtadan çıkan civciv gibi gözlerimin önüne serildiğinde telaşla yerimde kıpırdanıp gözlerimle onu aradım. Yine o tabelası olan yere girmişti. Peşinden mi gitseydim. Gidebilirdim tabi. Burada öylece beklemek yerine gitmeliydim de zaten. Biraz sonra beni eve bırakıcaktı,onu biraz daha izleyebilirdim.

Kendimden emin adımlarla ayağa kalkıp kolidora ilerleyince bar kısmında duran çocuk ağzı bir şey söylemek için açsada görmezden gelerek kapıyı ittirip karanlık yere girdim. Anlık cesaretim arkasına bakmadan koşarak benden uzaklaştı. Karanlıktan hoşlanmıyordum işte. Ellerimi öne uzatıp kapıyı ararken gözlerimi sanki görebilicekmişim gibi kısmıştım. Attığım ufak adımlarım bir şeye değince aynı anda anda bir kapı kolunu tutarak ittirdim. Mavi ışığın floresanı yüzüme yansır yansımaz kulaklarıma acı bir inilti geldi. Hızlı adımlarla sesi anlamak için içeriye girdim.

Koltuka karnından kanlar süzülürken yatan adam, tarıktan başkası değildi.

*****************

*****************

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Görmedin Yarı TextingWhere stories live. Discover now