1.

6.5K 260 4
                                    

Not; Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

Elimde bir karton parçası. Karşımda sevdiğim adam. Bu nasıl bir şanstı böyle? Kim delicesine sevdiği birinin nikah davetiyesini almayı hak ederdi? Ne suç işlediğimi bilmiyorum ama ben hakettim sanırım. Belki en başından onu sevdiğimi söyleyecek cesaretim olmalıydı. Ama yapamamıştım. O beni kardeşi gibi görürken nasıl yapabilirdim? Suçum en baştaydı ya da. İmkansıza kalbimi kaptıracak kadar aptal olmamalıydım. Eğer olmasaydım, Kerem evleneceği kızla bana davetiyelerini vermek için geldiğinde boğazımdaki düğümle onları izlemek zorunda kalmazdım.

Elimdeki nihah davetiyesiyle kalakalmıştım şimdi karşılarında. Boğazımda bir şey düğümlenmişti sanki. Onlara göre arkadaşım evleniyordu. Halbuki canımdan can gidiyordu. Ben gözlerinin önünde eriyecektim ama onlar evlerinde huzurla yaşayacaklardı. Ben buna nasıl dayanacaktım? Onlara bir şey belli etmemek için gülümsemeye çalıştım. Yüzümdeki gülümsemenin ne kadar samimiyetsiz göründüğünun bilincindeydim.

''Tebrikler.'' Ağzımdan fısıldarcasına çıkan kelime içimi yalıyordu. Asıl söylemek istediğim şey bu muydu? Neden evlendiği için sevdiği adamı tebrik edebilirdi bir insan? Bana gülerek bakan Kerem'in aksine Eylül kibirle bana bakmaya devam ediyordu. Onu sevmediğimi her ikisi de bilirken neden hala başımdan gitmek gibi bir iyiliği bana çok görüyorlardı?

''Ee Zeynep, başka birşey söylemeyecek misin? En yakın arkadaşın evleniyor sonuçta.'' Yanında Kerem varken ona ters bir şey söyleyemeyeceğimi düşünüyor olmalıydı. Evet söylemeyecektim ama bunun Kerem'in burada olması ile alakası yoktu. Ona söyleyecek kelimem olmadığından da değildi sessizliğim. Ona söyleyecek çok şeyim vardı.

Kendisinin aptalın teki olduğu gibi. Kerem'e yıllardır aşık olduğum gibi. Ama bu neyi değiştirecekti ki? Onlar yarın evleneceklerdi. Tamamen birbirlerine ait olacaklardı. Benim onlara söyleyeceğim hiçbir cümlenin anlamı kalmamıştı artık.

"Ne diyeyim başka Eylül? Umarım mutlu olursunuz."

'' Olacağız zaten.'' Kerem bu cümleyi söylerken gözlerinin içi gülüyordu sanki. Eylül'ü sardığı koluyla onu biraz daha kendine çektiğinde sanki daha ilgi çekici bir şey görmüşüm gibi bakışlarımı onlardan çevirdim. Halbuki buradan gitmeye ihtiyacım vardı.

'' Benim gitmem lazım. Yağmur beni bekliyor.'' Onlara bakmadan yanlarından geçip giderken bir damla yanağımdan aşağı firar etmişti bile. Çok bile dayanmıştım aslında. Onlar yanımda birbirlerine sımsıkı sarılmışlerken ben yine bütün yalnızlığımla karşılarına dikilmiştim. Daha ne kadar sürecekti bu böyle? Ben daha onların evlendiğini bile görmeden dağılmıştım. Belki ilerde çocukları bile olacaktı. O zaman nasıl toparlayabilecektim kendimi? Ben bahçeden eve girerken Kerem'in arabasının sesi kulağıma gelmişti. Bu kadardı işte onun dostluğu. Karşısında acı çektiğimi göremeyecek kadar kör etmişti aşkı gözünü. Merdivenlerden çıkıp odama girinceye kadar bir asır geçmişti sanki. Etrafa bile bakmadan kendimi yatağıma attığımda yanaklarım ıslanmaya başlamıştı yaşlarla. Artık yalnızdım. Kimseden saklamak zorunda değildim çaresizliğimi. Bir süre sonra gözlerim artık yorgunluktan kapandığında yarın olmasını istediğim şeyi hayal ettim kendimce.

Herkes düğünün olacağı yere toplanmış. Can, Barış, Melis, Aksel hepsi Kerem'in yanında duruyorlar. Yağmur ise benim yanımda. Onlara uzak bir yere geçmişiz. Bir süre sonra nikah memuru geliyor. O meşhur konuşmasını yapıp mikrofonu Eylül'e uzatıyor.

'' Evet.'' Eylül evet dedikten sonra bu sefer Kerem'e uzatıyor mikrofonu, nikah memuru. Herkes onun cevabını beklerken o bana bakıyor. Nikah memuru sorusunu yinelediğinde
birşey demeden, oturduğu yerden kalkıp benim yanıma gelip, sımsıkı sarılıyor bana. Kulağıma yaklaşıp, hata yaptığını aslında hep beni sevdiğini söylüyor.

Cennet GibiWhere stories live. Discover now