4.

3.5K 202 5
                                    

Not; İyi okumalar:)

Bir insanın hastaneye yolu bir kez düşerse devamı gelirmiş derler. Benim de hastaneden çıkmamla tekrar girmem bir olmuştu şimdi. Gözlerim hiç olmadığı kadar sızlarken beyaz duvarları zorlukla seçebiliyordum. Alnımda hissettiğim sargı yüzümün alev alev yanmasına sebep olurken içebileceğim bir bardak su bakındım etrafta. Ama komodinin üzerinde sadece içi boş bir sürahi vardı. Yardım isteyebileceğim kimse yokken yataktan kalkmak için üzerimdeki örtüyü kenara çektim. Yatağın kenarında hastane terlikleri vardı. Üstüme dönüp baktığımda kendi kıyafetlerim yerine gecelik olduğunu fark ettim. Bu şekilde dışarı çıkmam pek hoş olmazdı bu yüzden kapıdan birine seslensem daha iyi olabilirdi. Yataktan kalkıp terlikleri giydikten sonra odanın kapısına kadar güçlükle ilerleyebilmiştim. Kafamın içinde adeta zelzeleler oluyordu. Kapıyı biraz araladığımda başım döndüğü için duvara güçlükle tutundum. Kapıyı aralamıştım ama çıkıpta birine seslenmeye dahi mecalim yoktu. Yatağa kadar ilerleyemeyeceğimi fark ettiğimde duvarın köşesine çömelmiştim. Başımın dönmesi hafiflediği zaman suyu çıkıp alacaktım. Ellerimle başıma masaj yapmaya çalışırken kulağıma Aksel'in sesi ilişmişti. Bu kendimi daha iyi hissettirirken ondan yardım istemek için kapıyı biraz daha araladım. Ama karşımdaki tek kişi Aksel değildi. Kerem de Aksel'in hemen karşısındaydı. İkisi de varlığımı fark etmezken onlara seslenmeyi düşündüm. Kerem'in vereceği tepki beni ürkütürken vazgeçip Aksel'i beklemeye karar verdim. Eninde sonunda buraya gelecekti zaten. Kerem'in yeniden dikkatini çekmek gibi bir hataya girişmeyecektim. Dün gecenin sızısını hala hissederken ikinci bir darbeyi hazmedebilmem için aradan uzun bir zaman geçmeliydi. Kerem'le göz göze gelmemek için kapıyı biraz iteledikten sonra onları duymaya çalıştım. Bu çok da zor olmazdı çünkü Kerem zaten sessiz konuşmak yerine bağırıyordu.

"Yeter Aksel! Eğer sen elini çabuk tutabilseydin zaten bunların hiçbirisi olmazdı. Gelip bana akıl vermeyin her şey bittikten sonra!" Aksel Kerem'i bu kadar sinirlendirecek ne yapmış olabilir diye duşünürken Melis'in cılız ses tonu girmişti araya.

"Bunun için Aksel'i suçlayamazsın Kerem. Ona git derken senin de ümidin yoktu. Zeynep'i kan vermeye ikna edemeyeceğini başından beri biliyordun. İyilikle yaklaşması neyi değiştirecekti ki? Kız zaten sana inat olsun diye değil, korktuğu için istemedi. Zeynep'i kan vermeye ikna ettirmeye çalışacağına başka insanlara soruştursaydın şimdi bunlar olmayabilirdi. Kimsenin suçu yok ortada. Sadece senin dik başlılığın var!" Melis'in dediklerini kavrayamadığım bir iki saniyenin ardından güçlükle idrak edebildim cümlelerini. Aksel'i benim yanıma Kerem'in gönderdiğini mi söylüyordu? Ama bu imkansızdı. Aksel kan konusunu açmamıştı bile. Yemek yemiştik. Konuşmuştuk. Yanlış yaptıklarını söylemişlerdi. Ben onlara güvenmiştim. Onca şeye rağmen ben onlara inanmıştım. Böyle bir şeyi bize nasıl yaparlardı? Dün gece olanlar tekrar tekrar gözümün önüne gelirken nefes almakta dahi güçlük çekiyordum. Kerem bana etmediği hakareti bırakmamışken bir de üstüne bunu yapmıştı. Etrafı bulanık gören gözlerim yaşların etkisiyle iyice buğulanmıştı. Kapıyı sertçe kapatıp ben buradayım demek istiyordum. Ben buradayım. Ben de insanım. Ben de can taşıyorum. Bu kadar yaptığınız yetmez mi? Yaralarım yeterince memnun etmedi mi sizi? Her fırsatta kanattınız, yaktınız. Yok saydınız. Bari şimdi burada olduğumu göremez misiniz? Bir kez olsun beni küçümsemekten vazgeçemez misiniz? Eski güzel anılarımızın hatrına sessizce gidemez misiniz? Söylemek isteyipte söyleyemediğim hislerim içimde yığına dönüşürken tek yaptığım sürünerek kapıdan uzaklaşmak oldu. Buydu işte. Ben bitmiştim. İçlerinde bana karşı kaldığını sandığım bir parça sevgileri de bitmişti. Kerem'in sesi tekrar kulaklarıma dolduğunda duymamak için ellerimle kulaklarımı kapadım. Buna rağmen sesi geliyordu. Dalga geçer gibi beni savunmamalarını söylüyordu. Beni savunacak biri zaten yoktu. Bunu göremiyordu. Bir süre sonra sesleri kesildiğinde odaya giren olmamıştı. Gözlerim her şeye rağmen kapıdaydı ya, ben en çok kendime kızıyordum. Ama o an belki de hayatımın en doğru kararı geçti aklımdan. Ailemi kaybettiğimde bile ölüme yürümeyi aklımdan dahi geçirmeyen ben ilk kez ölümü düşündüm. Nasıl ki kökleri olmayan bir ağaç ayakta kalamazdı, bir insan da sevgisiz yaşayamazdı. Beni hayata bağlayan tek şey zamanında onlar olmuştu. Şimdi ben onları da kaybetmiştim. Nasıl ayakta kalabilirdim? Ellerimle yerden destek alarak kalktıktan sonra koltuğun üzerindeki hırkaya takıldı gözlerim. Kimin olduğunu bilmiyordum ama giymekten başka bir çarem de yoktu. Siyah uzun hırkayı giydiğimde üzerimdeki gecelik de biraz olsun kapanmıştı. Hırkanın cebine koltuğun üzerinde gördüğüm telefonumu da koydum. Ellerimle yanaklarımı sildikten sonra yavaş adımlarla yürüyüp kapıdan çıktım. Çıkışın yerini dahi bilmezken sarsak adımlarla duvarlara tutunarak yürüyordum. Birinin beni durdurmamasını umarken hastane çıkışına varabilmiştim. Güvenlik bana baktığında gözlerimi kaçırıp kendimi hastaneden dışarı attım.

Cennet GibiOnde as histórias ganham vida. Descobre agora