Bölüm -4-

1.8K 760 87
                                    

Kaptan tesislerde durunca ''Sayın yolcularımız, Adana tesislerinde 45 dakika dinlenme hakkınız var. Lütfen zamanında otobüse gelip, koltuğunuza yerleşiniz.'' 

Bu açıklamayı duyduktan sonra inip inmemekte kararsız kaldım. Ama inip bir sigara içmenin ciğerlerime iyi geleceğini hayal ederek usulca koltuğumdan ayağa kalktım. 

Uykusuzluğun verdiği sarhoşlukla zar zor çıkış kapısını bulup, indim.

Hava gerçekten soğuktu. Hırkamın cebinden beremi çıkartıp, yolculuktan dağılmış olan saçıma taktım.

 Saçlarım gözümün önünü kapatınca, elimle bir yana doğru düzeltip, tekrar taktım. Ama enseme vuran soğuk rüzgar ölümden gelen bir tını gibiydi.

 Buna daha fazla dayanamayıp, kapüşonumu da kafama geçirince kendimi güvende gibi hissettim. Ama ölüm enseme değil kalbime bu kadar yakınken oramı ne ile kapatacaktım.  

Etraf karanlıktı sadece tesisin ışıkları bile gözümü kamaştırmaya yetiyordu. Acıkmıştım bir şeyler almak geldi içimden ama sağ tarafta oyun parkında gözüme bir şey takıldı.

Oyun parkına doğru yürümeye başladım. İçimden bir şeyler beni ona doğru iterken, korkularım durmam için ayağıma baskılar yapıyordu.

Ulan çok saçmaydı hayli bir şekilde yaşını almış bir adamın ne işi vardı salıncakta. Yaklaşınca kanım dondu bir anda.

Evsiz biri olduğu her halinde belliydi. Yırtık bir palto, içinde bir gömlek, altında kendine bolca gelen bir pantolon ve uzun ağarmış saçlar. 

Bu ben miydim? Beynim orada kendimi mi görmemi istiyordu. Yaşlı Ömer'i görmek beni tedirgin etmişti. Duru beni bu hallere kadar sürükleyebilir miydi?

Hep korkaktım, her şeyden korkardım. Bir şey yapmaktan korkardım, aynada gördüğümün yapabileceklerinden korkardım. 

Aşka da korkak ve usul adımlarla yaklaştım. Ve ben en son o evsiz adama korkak ve usulca yaklaştım.

Adamın salıncağa oturmasını garip bulan ben ellerimi hırkamın cebine koyarak yanındaki salıncağa oturdum. Adam ağaçların olduğu yere dalıp arada birde yanındaki birasını yudumluyordu.

Yüzüme dahi bakmadan elime doğru uzattı. Aslında içmeyi pek seven bir insan değildim ama yanlış anlamasın diye elime alıp bir yudum içtim. ''Dayı sen burada nabün allasen'' diyecektim ki dayı içimi okumuş bir halde ''Sana saçma bir hikaye anlatayım mı evlat'' dedi.

 ''Olur dayı nasıl istersen'' dedim. ''Sigaran var mı? Evlat... '' dedi. ''Var dayı, canın sağ olsun'' dedim. ''Çakmağın var mı? Evlat...'' dedi. ''Oda var dayı'' dedim. 

Cebimden çıkartıp yakmak için elimi uzatınca gözlerime bakıp '' Evlat, orospuların sigarası yakılır.'' dedi. Anlar gibi kafamı sallayıp ''Nasıl istersen dayı'' dedim.

Elimden çakmağı alıp, sigarasını yaktı. Derin bir nefes çektikten sonra '' Evlat sen kaç yaşındasın'' dedi. ''17 ama kalbi ne sen sor ne de ben söyleyeyim dayı'' dedim. 

Dayının anlatacaklarını bilmeden yaptığım bu edebi çıkış bir süre sonra beni yerin dibine sokacaktı ki farkında değildim.

''Atarlanma yeğen, hele bir sakin ol. Bu dünyada insan dediğin varlık neler görüp, geçiriyor. Biz sadece bir taşın üstünden atlarken bile bu kadar mızmızlanıyoruz. Rab katında ne hale geleceğiz bir düşünsene. Asırlar boyu kalbi taş tuttuğu söylenen varlığın bu denli, mızmız olması sence hak mı evlat? 

Yıllar önceydi, o zamanlar saçlarımda ak yoktu. Neredeyse senin yaşlardaydım. Liseye gitmediğim için kendi evimden barınmanın artık gereksiz olduğunu düşünüyordum. Bu yüzden her şeyimi toplayıp, taşı toprağı altın olarak vaat edilen İstanbul'a doğru yola çıktım. 

Adana da durduk. Eski şehirler arası otobüsü sen bilmezsin, ayakta giden insanlar bile olurdu. Gidip bir simit filan alacaktım ki çok acıkmıştım. Simitçi bulmakta çok zorlandım ki ben bulana kadar geldiğimde otobüsüm gitmişti. 

Çaresizce yerimde adımlar sayarken şehir merkezine doğru yürüyeyim dedim. Eskiden insanlar öyle kötü gözle bakmazdı kimseye evlat... 

Yol kenarında yürürken otostop çekmeye çalışıyordum. Bir kamyon geçerken durdu arka tarafına atlayıp beni adana da indirmesini söyledim. 

Dediğim gibi evlat önceden insanlar böyle kötü değildi. Komşusu aç iken kendisi tok olmazdı, benim annem kaç gece biz aç iken komşuya yemek götürürdü. 

Dediğim gibi evlat önceden insanlar bu kadar kötü değildi. Adana da bir durağa geldim, ne yapacağımı bilmiyordum. 

Durakta bir kız gördüm evlat böyle mi güzel olurdu insan bu kadar mı esrarengiz dururdu. O kadar güzeldi ki zaman durdu evlat.''

Dayı dediğim evsiz adam sıra kadını anlatmaya gelince elleri ayakları titremeye başlayıp yüzünde hafif bir tebessüm bırakıyordu. Gerçekten bir insan 40 yıl birine aşık kalabilir miydi?

Aşka saçma diyen insanları dayıyla tanıştırıp suratına tükürmek istiyordum. İçimi bürüyen hırs ile saati bakmayı unutmuştum.

Cebimden telefonu çıkarmıştım. Daha 25 dakikam vardı. Ve Duru'dan tonlarca mesaj... İçimdeki bu sesi bastırıp, dayıda sigarasını bitirdikten sonra kaldığı yerden devam etti.

''Evlat kızın mavi gözleri bana denk gelince göğüs kafesimi zorlayan şeye dokunmak istedim. Evlat bu kadar yıllık bu çocuk ilk defa kalbini hissediyordu, içinde sevinç ve umut çığlıkları vardı.

İdama mahkum insan gibi bağırıyordu evlat, insan ölüm safhasında ne denli konuşmak istese de dile atar ya bir düğüm. O kızda bu kalbe atmıştı bir düğüm. 

Evlat durağın etrafında bir iş aramaya başladım, elektrikçide işe girmiştim. Kızı saat 12:20 de görmüştüm. Her öğlen yemeğimi alıp gidip durakta yemeye başlamıştım. 

Evlat onu izlemek bu kadar mükemmel iken kalbinde olmak nasıl bir his olurdu. Evlat kız okuyordu. Ben ise çaresiz ve cahil biriydim. 

O okula gitmek için otobüs beklerken ben ise çalışıyordum. Bir gün içimde ki heyecan ve ateş beni kıza doğru itti , yanına yaklaşınca tokadı suratıma basıp ''Sapık mısın oğlum, kaç aydır gelip burada beni izliyorsun.'' Utancımdan yerin dibine girip, koşarak oradan uzaklaştım. 

İlk bulduğum köşeye diz çöküp ağladım.Üç gün boyunca durağın daha uzağından onu izledim evlat ama vazgeç gibi bir his yoktu bende. 

Dördüncü gün yanına tekrar gittim evlat bilmediğim bir sebeple bu sefer kızmak yerine ''Yüzün acıdı mı? '' diye sordu evlat. ''40 kişiden dayak yeseydim, o tokat kadar kalbimi acıtmazdı.'' dedim. Gözleri dolan kız bana sarıldı evlat.

Kalp atışlarını duyuyordum, kokusu mükemmeldi . Evlat bir insan oğlu nasıl bu denli mükemmel olabiliyordu. Her şey çok iyiydi evlat zamanla daha da iyi olacaktı. Para biriktiriyor her öğlen arası ona sarılıp daha da umutlanıyordum.''

Dayı sözlerini bitirmeden, saate bakınca zamanın 3 dakika geçtiğini ve geç kalma korkusu ile '' Dayı otobüsü kaçıracağım'' dedim. 

Dayıda '' Evlat kaçırdığın otobüs olsun, güzelin sevgisini kaçırmak daha acı'' dedi ve paltosunun cebinden bana bir anı defteri verdi. 

''Evlat al bunu belki okursun belki üstüne çizer yazarsın ama yazdığın ve okuduklarını kalbine not et evlat. Hayat okuduğumuz ve çizdiklerimizden ibarettir. Bu dünyada iz bırak evlat en azından biri için...'' 

Cebimden sigara paketini çıkartıp ''Buyur dayı'' dedim. ''Ömrün uzun evlat benden daha çok ihtiyacın olacak'' dedi ve ayağa kalkıp gitti. 

Otobüse zar zor yetiştim. Anı defterini elime alıp okumak için sabırsızlanıyordum.

Ruhumdan FısıltılarDonde viven las historias. Descúbrelo ahora