Bölüm -8-

1.3K 603 63
                                    

Eve doğru giderken, kafamı arabanın camına yaslayıp, sadece Duru'yu düşünüyordum. Buğu oluşmuş camdan dışarıyı seyre dalmıştım. Arabanın durması ile kendime geldim. Fark ettim ki evime gelmişim. 

Ha sahiden burası evim miydi ? Ev diye nitelendirilen şey sadece çatısı olan bir yer miydi? Kalbinizin olduğu yer eviniz olmalıydı. Artık bir ev değil, yuvam olsun istiyordum. 

Babamın ''Hadi sen eve gir.'' demesiyle kendimi kapının önünde buldum. Adem amcayı bırakmak için babam acele ile arabayı çalıştırıp, yol aldı. 

Kapının önüne doğru gelince anahtarım olmadığını fark ettim. Aslında pek şaşırmadım çünkü son on yedi yıldır, evimin anahtarını taşımıyordum. Şuan ki durumda babamı suçlayayım, yoksa kendimi mi suçlayayım diye arada kalmıştım. 

Çoğu şeyi boş verdiğim gibi bu durumu da boş verip sırtımdan çantamı çıkardım. Yere atıp üstüne oturdum.

Kafamı da evimin kapısına dayadım. Havanın soğukluğu yüzünden küfürler mırıldanıyordum. Suçu olmayan bir şeye neden küfür ediyordum.

Ama beni buna insanlar alıştırmıştı. Kafamın üstündeki bereye, üstümdeki siyah hırkaya teşekkür ediyordum. Çünkü onlar olmasa galiba donabilirdim.

Ellerimi birbirine sürtüp, ağzımın önüne getirip sıcak hava üflüyordum. Yapacak bir şey olmadığından sırt çantamdan not defterini çıkardım. 

Dayının bana verdiği o yırtık pırtık şeyi elime alıp, bir kaç bir şey de ben yazmak istedim.  Ama dayının güzel sözlerinin yanında pek bir ihtişamı olmasa da zaman geçer diye kendimi avutuyordum.

Boş bir sayfanın en başına ''Yoruldum, boş verdim, umudum yok. Bu  üç kelimeden uzak durmalıyım.'' diyerek kendime not bıraktım. Devamı hakkında pek bir fikrim yoktu. 

Televizyonda filan gördüğüm yazarlar gibi kurşun kalemin arkası ile saçımı kaşımaya başladım. Bunu yaptıktan sonra bir işe yaramadığını anladım. 

Sonra aklıma ilk gelen cümleleri yazmaya başladım. ''Kalbim kırılıp dökülene kadar yazmalıyım. Belki yazdıklarım  bir anlam ifade etmeyebilir. Bazen ayağım bir kaç  kelimeye takılıp yere düşebilirim. Lakin farkındayım ben pek iyi bir yazar değilim. 

Aslında yazmak  benim için sadece yazmaktır. Yazdıklarımı yaşamak değil. Yaşadıklarımı yazabilirim ama yazdıklarımı yaşayabilir miyim cidden?

Bu durumun karmaşası asla beni korkutmasın. Şuan oturduğum bu soğuk beton, çevremde soğuktan kaçmak için koşuşan insanlar, içime çektiğim kötü havanın hissi... 

Bunlar benim yaşadığımın açıklamasıdır. Yaşıyorsam durmamalıyım, yaşıyorsam pes etmemeliyim. Yorgunum demek benim ne haddime. 

Elim ve ayağım var ise sevinmeliyim. Nefes alıyor, hayal kuruyorsam sevinmeliyim. Benim tek ihtiyacım bir amaç olması. 

Amacımın ne olduğunu bulmak için yaşamalıyım. Yaşadığı mı insanlara anlatmalıyım. Ben bir gün ölürsem, ''Şu evde oturan iyi kalpli bir adam vardı.'' dedirt meliyim. 

İyiliğin ne olduğunu düşünüyorum ama şuan aklıma gelen tek şey bakış açısı olduğu. İnsan olayın neresinden bakarsa kendine orası iyi geliyor.

Yani biraz önce dediğim iyi kalpli adam terimini boş ver. Sen sen ol Ömer. İnsanlar seni sen olduğun için sevsin. Ben benim. Hep ben olacağım. 

Kendi hayatım gibi cümlelerimde ''Devrik'' tarzında olacak. Kendime bir tarz arıyorsam bu noktada birleş meliyim. Pek edebiyat bilmem ama edepten bir şeyler aldığımın farkındayım.'' Noktamı koyduktan sonra kafamı kaldırıp etrafıma baktım. 

Ruhumdan FısıltılarWhere stories live. Discover now