Bölüm -17-

315 28 7
                                    

Gözlerimi açtığımda bir hastahane odasındaydım. Sabah olmuş, pencereden içeri güneş ışığı vuruyordu. Kolumda hafif bir acı hissettim, bakınca serum yarası olduğunu anladım. Ben kendimi incelerken, içeriye bir hemşire girdi.

Elindeki kağıtlara bakıp, ''Uyanmışsın Ömer, dün gece sevgilin ile arkadaşın getirdi. Yorgunluktan bayılmış olmalısın.'' dedi. Konuşmaya halim olmadığından, bir şeyler demedim.

Yavaşça toparlanıp, ayağa kalktım. Hemşire odadan çıkınca, hastahane elbisesini çıkardım. Üzerimde siyah boxer ile kalmıştım. Sarı koltuğun üstünde eşyalarım duruyordu, koltuğa doğru yavaş yavaş yürüdüm.

Biraz eğilip, eşyaları elime alırken, arkamda bir el hissettim. Biraz ürkmüştüm ama hemen arkamı dönüp bakınca, Ece olduğunu anladım. Hemen elbiseler ile üstümü örtüp, ''Ne yapıyorsun sen?'' diye sorunca, ''Canım destek oluyorum, yine düşme diye.'' deyip, güldü.

Bende hemen pantolonumu giydim. Kırmızı t-shirti giydikten sonra odadan çıktık. Doktordan gidişimizi onayladıktan sonra hastahaneden çıkıp, eve doğru yürümeye başladık. On dakikaya bizim eve gelmiştik.

İçeri girip, yere uzandım. Ece de gelip, yanıma uzandı. Elimi kafasının altına sokup, saçları ile oynamaya başladım. Ece'ye dönüp;

''Dün gece ne oldu?''

''Evin yan tarafında kavga olmuş, nasıl bir tesadüfse sende kavganın içindeymişsin, bayılmış olmalısın galiba Oğuz seni görmüş. Alıp hastahaneye götürmüş sonrada beni aradı, bende geldim.''

''Ha sahi, Oğuz nerede?''

''Onu evden atan kızın yanına gitti. İyi oldu yalnız kaldık.''

''Bayılma sebebim neymiş?''

''Doktor yol yorgunu olabilir, ondan olmuş olabilir, dedi.''

''Peki doktor kalbime bir şey dedi mi?'' diye sorunca, birden telaş yaptı. Baş parmağını okşayarak, ''Hayır, kalbine ne desin ki?'' dedi. Bende sırıtıp, ''Seni görünce, bu kalbim neden bu kadar hızlı atıyor? İşte bunun sebebini anlatsaydı keşke.'' dedim.

Gülümseyip, bana sarıldı ama bir eksiklik vardı. Gülümsemesinin altında bir şey saklıyor gibiydi ama bu anı bozmak istemediğimden, içime atıp sarıldım.

Ayağa kalkıp, onunda elinden tutup, havaya kaldırdım. Elinden tutup, mutfağa götürdüm, ''Çok açım bir şeyler yapalım.'' dedim. Ece ise elimden beri geri çekip, ''Kahvaltıyı, çay bahçesinde yapalım. Olur mu? Ne olur Ömer?'' dedi gözlerini büyüterek, isteğini kırmayıp, kucağıma alıp kapıya doğru götürdüm.

Kapı önünde indirip, ayakkabımı giydim. Merdivenlerden aşağı inip, apartmanın dışına çıktık. Normal bir şekilde yürüyordum ama Ece sürekli ''Sakin ol! Yavaş yürü.'' diyerek ikaz ediyordu.

Onu kırmayıp, dediklerine uyuyordum. Bir kaç dakikaya çay bahçesine gelmiştik. Boş bir masa bulup, oturduk ve kahvaltılık bir şeyler sipariş ettikten sonra Ece'ye bakıp ''Beni fazla sevme, yada şöyle diyeyim, beni bu kadar sevme. Bunları hak etmiş olsaydım, kabul ederdim ama ben sevilecek kadar iyi biri değilim.''

Gözleri bu konuşmamın ardından biraz büyümüş, hafif ıslanmıştı. Tek kelime etmedi. Cebinden sigara paketini çıkarıp, masanın ortasına koydu.

İçinden bir tek sigarasını alıp yaktı, tüm dumanı ciğerlerine çekip, emin gözler ile gözlerimi süzüp,

''Zararlı değil mi bu? Zararlı... Ama her içtiğimde beni sakinleştirebildiğine inanıyorum. Aşkın ne bok olduğunu bildiğim halde, canım yanmasını göze alarak yinede gidiyorum. Sen hak etmediğini düşünüyor olabilirsin ama şu etrafına bak, senin güzelliğinin tek farkında olan ben değilim. Neden sence Oğuz yanında? Bana oturup, bir düşmanını sayar mısın? Sayamazsın... Neyse sence ben hak ediyor muyum seni?''

Ruhumdan FısıltılarWhere stories live. Discover now