Bölüm -13-

788 246 53
                                    

Siyah saçlı kız, birden arkasını dönüp ''Ne yapıyorsun, gerizekalıı!'' diyerek bağırdı. Arkasını döndüğünde onun olmadığını anlayınca, arkamı dönüp oradan uzaklaştım. 

Kafamı eğip, Kızılay'ın orada sağa sola yürüyordum. Bir bank bulup gidip, oturmak için yeltendim ama önümden geçen bir otobüsün üzerindeki yazı dikkatimi çekti. 

Otobüsün üzerinde ''Eryaman'' yazıyordu. Otobüsün arkasından koşmaya başladım. Bir yandan koşarken bir yandan da ıslık çalıyordum. 

5 dakika arkasından koştuktan sonra ilerideki bir durakta durdu. Koşma hızımı daha da arttırıp, otobüsün durağına yetiştim. 

Otobüsün kapısına gelip , ''Ağabey!'' nefes almakta zorlandığım için kesik kesik konuşabiliyordum, ''Ağabey bu otobüs...'' dedim. 

Otobüs şoförü de bana bakıp ''Bin oğlum, bin gidiyor.'' dedi. Otobüse binip, köşedeki bir koltuğa oturdum.  Nefes alışverişimi düzeltmeye çalışıyordum. 

Kaç dakika geçti farkında değildim ama Eryaman denilen yere gelmiştim. Bir kaç gün önce ki geldiğim yolu hatırlamaya çalışıyordum. 

Kaldırımda yürüyor,  etrafımda  ki her şeyi inceliyor,  hangi yoldan geldiğimi hatırlamaya çalışıyordum. Lakin o gün gelirken,  heyecanımdan dolayı hiç bir şey hatırlamıyordum. 

Adımlarımı hızlandırıp, çantamı düzelttim. Sağda solda insanlar bir şeylerin telaşındaydı. Arkama doğru bakınca bir cenazenin geldiğini gördüm. 

Aklıma mezarlık geldi ve o insanların arkasından, onları takip etmeye başladım. Ağlayan insanlar ve ağıt yakan kesimler vardı. İnanılmaz bir acının ortasında yürüyordum. 

İnsanların ''Çok gençti.'' demesinden, erken giden bir insan olduğunu anladım. Kim bilir ne hayaller, ne mutluluklar, ne heyecanlar, ne üzüntüler, onu bekliyordu. Lakin Tanrı onu bu dünyadan erken almıştı. Belkide yaşayacağı zorluklar karşısında dik duramayacağını düşünmüştü. 

Belkide o kulunu çok seviyordu, yanına erken aldı. Ama ölen kişinin arkasında bıraktıkları, acınası bir hal almıştı. Annesinin elinde bir resim ve tonlarca göz yaşı vardı. 

Annesine destek olmaya çalışan insanların ağzındaki tek kelime ''Cennet'' idi. ''Cennete gitti.'' diyorlardı. İnsan her daim dik kalmalı değil mi? 

Her daim yaşamak için bir neden, yaşatmak için sebepler bulmalıydı. Şimdi annesi ise onun anılarını yaşatmak için yaşayacaktı. Hiç cenazeye gittiniz mi? 

Sürekli hale getirdiğim bir uygulamaydı. İnanın kafanızı kaldırıp, etrafınızı seyrettiğinizde, hüzün denizinde ağzınıza ve burnunuza su girmiş gibi hissediyorsunuz. 

Çok zor bir durum. Bunu şuan ne kelimelere dökebilirim, nede kelimelerin bunu kaldırabilecek gücü vardır. 

Ben bunları düşünürken, çoktan mezarlığa gelmiş ve cenaze namazını kılmak için insanlar toplanır haldeydi. 

Etrafı inceleyip, Aysel'in mezarını aradım. Duru'yu ilk gördüğüm yere doğru ilerledim. Aysel'in mezarının başında bir kaç dakika durup, mezarını seyrettim. 

Sonrada onunla beraber oturduğumuz bankın yanına gittim. Onun tam olarak ne tarafa gittiğini aklıma getirmeye çalışıyordum. 

Bankın yukarı tarafındaki yola doğru gitmişti. Aynen o yolu takip ettim. Yukarıya doğru iyice gittikten sonra daha fazla ev olduğunu gördüm. 

Hangisi olduğunu seçmek güçtü. Oradan geçen bir çocuk vardı. Yanına doğru gidip ''Usta Duru Biner adında bir kız oturuyormuş, tanıyor musun?'' dedim. 

Ruhumdan FısıltılarWhere stories live. Discover now