Gencoğlan

3.8K 251 52
                                    


Bir aşktan diğerine öyle hemen geçilmiyor.

Ya birini unutmak için diğerine geçersin ya da birine geçince diğerini unuttuğunu sanırsın.

Ya ayrılığın boşluğunda tuttuğun daldır geçtiğin ya da tuttuğun daldır sana hatırlatan içindeki boşluğu.

Ya gerçekten seversin

Ya da sadece kendini kandırır, boşa geçen yıllara yanarsın...

----------------------------------------

Kendimi evin hiç akla gelmeyen köşelerini temizlemeye vermişken, çevirmeli yeşil telefonumuz çalıyor. Girdiğim delikten çıkmak için cebelleşirken belki susar umudundayım ama nafile. Kan ter içinde; ıslak ellerimi üzerime silip, telefonun üzerindeki örtüyü kaldırıyorum. Allah muhafaza; su damlar, lekelenir, al başına belayı; annem en az bir hafta konuşur.

Ahizeyi  kulağıma götürdüğümde adımı söyleyen yabancı sesi duyuyorum. Adımın sonuna koyulan "hanım" sıfatı beni bir an korkutuyor:

- Buyurun benim.

- Numaranızı arkadaşımdan aldım, diyor ,biraz konuşabilir miyiz?.

- Hayır!! deyip kırarcasına koyuyorum ahizeyi yerine. O sıra o kadar çok telefon sapıklığı, arkadaşları işletme olayı var ki, öyle bir şey sanıyorum.

Tekrar çalıyor, açmıyorum. Sürekli çalıyor; ısrarla susmuyor. Sinirlerim bozuluyor, dayanamıyorum:

-Efendim!!

- Lütfen kapatma...

Çok hızlı konuşuyor.

- Ne istiyorsun? Hayır! dedim ya.

- Evet diyene kadar ararım ben de, diyor, sesimi çıkarmıyorum.

 - Numaranı arkadaşımdan aldım. 

Bir süre duraklıyor:

-Ben seni çok beğendim. Sordum soruşturdum. Sadece tanışalım. Beni beğenmez, istemezsen söz bir daha aramam.

-Numaramı veren kim?

-Söz, buluşunca söylerim.

- Git işine, deyip yine çarpıyorum ahizeyi.

O gün anlamalıydım aslında O'nun istediği şeyi elde edene kadar pes etmeyeceğini.

Sanırım bir haftadan fazla bir süre günde 2-3 kez arıyor. Evden birileri çıkınca kapatıyor, ben çıkınca konuşuyor ama bu kez de ben kapatıyorum.

Sonunda yoruluyorum, bir daha beni aramayacağına dair söz alıyor ve buluşmayı kabul ediyorum.

Sürekli gittiğim ve çalışanlarını tanıdığım bir yere çağırıyorum. Ben gittiğimde, O çoktan gelmiş bekliyor. Beni görünce ayağa kalkışından anlıyorum O olduğunu.Siyaha yakın düz, hafif uzun saçları var. Utangaç bir biçimde sırıtışında gördüğüm dişlerini çok beğeniyorum. Tokalaşırken ellerine dikkat ediyorum; parmakları uzun, biçimli. Ama bakışları sanki aynı anda her yerde velfecri okuyor. Sanki içindeki enerjiye hakim olmaya çalışan bir hali var. Üzerine giydiği lacivert takım elbiseye şaşırıyorum en çok. Erkek kardeşim de dahil, takım elbise giyen genç birini görmek neredeyse imkansız ortalıkta. Bol paçalı kotlar, dili dışarıda spor ayakkabılardan sonra bu bana çok kaliteli görünüyor. Boyu da uzun. Yamuk hiçbir yanı yok. Allah için yakışıklı çocuk, ama dedim ya işte, çocuk! Bana göre değil. Zaten gördüğüm anda söylediğim ilk cümle bu oluyor:

Umuda Tutunmak #Wattys2018Where stories live. Discover now