Yok Daha Neler!

836 133 16
                                    


Aslında uzak durmanız gerektiğini hissettiğiniz insanlarla, isteyerek ya da istemeyerek kurduğunuz samimiyet; pişmanlık, karın ağrısı, sorgulama, suçlama, iftira gibi dönüşümlere uğrayabiliyor. Ve o an anlıyorsunuz, neden uzak durmanız gerektiğini, ama pamuk ipliğine bağlı olan dostluklarda ipin nerede ve ne zaman kopacağını kestiremediğiniz için, kopana kadar yürütüyorsunuz elinizde olmadan. O ip koptuğu zamansa, aslında düşenden çok yukarıda kalanın zarar gördüğünü söyleyerek kendinizi kandırıyorsunuz. Aslında bilmiyorsunuz, ne yukarıda kalan, ne yere çakılan; izleyen de en az onlar kadar zarar görüyor.

Gülsüm Abla'yla ortak noktamızın çok olması sayesinde güzel bir arkadaşlık başlatıyoruz. Bize geldikleri akşamdan sonra birbirimize verdiğimiz telefon numaralarını kullanmaya başlamamız fazla zaman almıyor. Ama sürekli dertleşme halindeyiz. Çoğunlukla dinleyen taraf ben oluyorum isteyerek. Eşimin aracı olmasından bir nebze de olsa kendimi suçluyorum ve bu da, aslında kocası yüzünden uzak durmam gereken bu kadınla daha sık görüşmeme neden oluyor. Kocasının manyak olduğu konusunda hemfikiriz ama, telefonda benimle konuşurken bile kıskançlık yapması akıl alır gibi değil. Telefon dökümanlarını çıkarttırıyor, tanımadığı her numarayı tek tek kontrol edip hesap soruyor kadına. Bütün bunları telefonda konuşmak yetmemiş olacak ki, O da beni çağırıyor birlikte bir gün geçirmek için. Bulduğum bahanelerin hepsini çürütüyor ve biraz isteyerek, biraz tedirgin gidiyorum çocukları da alıp. Bu kez bırakmıyorum babaannelerine çünkü ihtiyacım olursa, can simidi olarak kullanmayı düşünüyorum kalkmak istediğimde.

Eşim alıyor bizi evden ve götürüp bırakıyor gün ortasında. Çok samimi bir karşılama örneği gösteriyor Gülsüm Abla ve ben gelmek istemediğim için utanıyorum içten içe. Kızları da evde ve tanışma anında ilk fark ettiğim şey, annelerinden aldıkları o ince, narin bedenleri ve nezaketleri oluyor. Yüzleri birebir babalarına benziyor ve sohbet sırasında bundan pek de hoşlanmadıklarını anlıyorum. Annem bu kadar güzel olsaydı, sanırım ben de çok kıskanırdım. Kızlar, çocukları da alıp odalarına gidiyor ve bizi baş başa bırakıyorlar. Biz de mutfağa geçiyoruz bir şeyler hazırlamak için, ama yardım etmeme izin vermiyor. Mutfağa alışık tavırlarıyla hemen işe girişiyor, pratik hareketlerine bakılırsa ev hanımlığı da güzelliğiyle eş değerde. Bir yandan da anlatıyor, iyice dolmuş gene:

- N oldu biliyor musun? Bütün takılarımı almış bavulumdan.

- Nasıl yani anlamadım?

- Gerdanlığım falan vardı, düğünde taktığı. O kadar darda, zorda kaldım bozdurmadım, zor günlere sakladım. Evde saklıyordum, gelince de yanımda getirdim. Bankada saklayacak durumum yok. Bavulumun iç gözünde duruyordu. Dün akşam aklıma geldi bakayım dedim, yoklar. Aklım çıktı, delirdim. Almış ya, ben ne yapacağım?

- O 'nun aldığına emin misin?

- Evet, kendi söyledi. Öyle kavga ettik ki. Vermiyor. Tek dayanağımı da aldı.

Ağladı, ağlayacak. Ne söylesem ki? Sarılsam mı? Hiç konuşmasam mı? Beni akıllı falan mı zannediyor bu ya? Ben ne bileyim ne yapmak lazım?

- Valla ne bileyim Gülsüm Abla. Arasaydın evi iyice belki buraya saklamıştır.

- Yok be kesin bozdurmuştur O. Gitmek istiyorum bırakmıyor. Ne halt yiyeceğim ben?

Buyur buradan yak. Kelin ilacı olsa önce kendi başına sürermiş.

- Babama lanet okuyasım geliyor bazen. Ne akılla verdi beni buna ya?

- Nasıl yani? Kendin istemedin mi?

Umuda Tutunmak #Wattys2018Where stories live. Discover now