Bölüm Yirmi

122 6 0
                                    

Asude Şekerci...

Soğuk bir pazartesi sabahına uyandığımda verdiğim ilk tepki gece boyu başımdan atmış olduğum yorgana sıkı sıkı sarılmak olmuştu. Benim bu tepkime inat saatim hala çalmaya devam ediyordu. Bir süre direndim. Ayaklarım ısınmıştı ve soğukla buluşmak istemiyorlardı. Gözlerim kapalı bir halde uzunca bir müddet direndim. Ancak başaramadım. Kaçamayacaktım, kalkmak zorundaydım. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım.Kaşlarımı çatarak kalkıp saatimi kapadıktan sonra yüzümü yıkayıp, kahvaltı hazırlamaya başladım.

Çayı demledikten sonra Berra'nın kapısını tıklattım. Her zamanki gibi bir tepki yoktu. Berra'nın uykusu o kadar ağırdı ki, bırakın saati yanında top patlatsanız yine de duymazdı. Buna rağmen her sabah o saati çalmaya devam ederdi. Yine çalıyordu. Gözlerimi devirerek odasına girdim.

Berra yorganın içine o kadar gömülmüşti ki, artık görünmüyordu bile. Benim aksime iplik yumağı gibi olmuştu. Telefonu ise komodininin üzerinde titremeye devam ediyordu. Ben de telefonunu kapadıktan sonra yatağına oturdum.

"Haydi patron, kalkma zamanı." dedim yorganı dürterek. İşin aslı Berra'nın kafasının nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. O anda huysuz bir ses yükseldi yorganın arasından.

"Bence kışları Bir Kitapçı Dükkanı'nı kapamalıyız." diyordu. Bu sabah sabah kahkaha atmama neden olmuştu.

"Asıl kışları açık olmamız gerektiğini biliyorsun. Bak beş dakika sonra geleceğim. Eğer yine yorganla olursan o yorganı fırlatır atarım." dedim ayağa kalkarak. Kısa bir süre sonra yorganın arasından bir saç, açık bir alın ve iki çift göz çıkmıştı.

"Yapamazsın." dedi korku dolu bir ses. Gözleri sesini yansıtıyordu resmen.

"Beş dakika sonra görürüz." dedim ve odadan çıktım. Çayı demledikten sonra masaya kahvaltılıkları götürmeye başladım. Bir yanda patatesler kızarmaya devam ediyordu. Kızaranları tabağa çektikten sonra yeni patatesleri atıp Berra'nın odasına gittim.

Yataktan kalkmıştı ama odada değildi. Söve söve yüzünü yıkıyor olmalıydı. Ben de patateslere tekrar baktıktan sonra odama geçip ne giyeceğime karar vermeye çalıştım. Hızlı bir kararın ardından kıyafetleri yatağın üzerine atıp tekrar mutfağa dönüş yapmıştım. Patatesleri hallettikten sonra ikimize de bir bardak çay döküp masaya geçtim.

"Berra!Hadi!" dedim. Berra'nın huysuz sesini duyduğumda gülümseyerek bir yudum çay içtim.

O sırada telefonumu çıkarıp Cüneyt'i aradım. Bugün beraber ev bakmaya gidecektik. İki tane ev bulmuştuk. Daha doğrusu bulmuştum. Ve eve giderken yanımda olmasını istemiştim. Sonuçta o evde tek yaşamayacaktım. İkimiz yaşayacaktık. Bu yüzden yanımda olması gerekliydi. Ancak, Cüneyt telefonunu açmamıştı. Uyuyor olmalıydı. Ama bugün gideceğimizi biliyordu. Neden hala uyuyordu? Elimde olmadan sinirlendiğimi hissetmiştim.

Söz konusu düğün hazırlıkları olunca Cüneyt hep böyle yapıyordu. Kendisini soyutlar gibi her şeyden geri çekiyordu. Ve tüm bu şeylerle ben uğraşmak zorunda kalıyordum. Dahası nişanlanmamıza rağmen annesi bir kere bile yanıma gelmemişti. Düğün hazırlıkları nedense onları ilgilendirmiyor gibiydi. İster istemez kırılmıştım. O kadının oğluyla evlenecektim ben. Ama kadının hiç umurunda değil gibiydi. Berra tüm bunları bilmediği için, neden bu kadar sıkkın olduğumu anlayamıyordu.

"Kışlardan ne kadar nefret ettiğimi unutmuştum." diyen Berra'nın sesiyle kendime geldim. Gülerek ona baktım.

"Kış insanı değilsin, kabul ediyorum."

"Eline sağlık Asude, sen olmasan aç kalmıştım. Kitapçıya geç gelecektin değil mi?"

"Evet, Cüneyt ile ev bakıp öyle geleceğim."

Bir Kitapçı Dükkanı... Where stories live. Discover now