Bölüm Yirmi İki

113 6 4
                                    

Hale Türker...

Günlerden cumartesiydi ve ben Berra ablanın dükkânında bu sefer oturmuyordum. Oturmak yerine babamla buluşacağım vakte kadar Ayla'ya yardım ediyordum. Ayla ile sohbet ederken bir anda içeri Zeynep ile Ece gelmişti. Arkadaşımın siparişlerini alabilirdim. Bu yüzden Ayla'yı gidecekken durdurduktan sonra kızların oturduğu masaya geçtim.

"Bir Kitapçı Dükkanı'na hoş geldiniz kızlar. Ne isterdiniz?" dedim gülümseyerek. Daha doğru bir ifadeyle Zeynebe gülümseyerek söylemiştim bunları. Çünkü hala daha Ece ile konuşmuyordum. İşin aslı onunla bundan sonra konuşmayı hiç düşünmüyordum.

"Sen burada mı çalışıyorsun?" dedi Zeynep şaşkınlıkla.

"Korhan ağabey gittiği için arada yardıma geliyorum."

"Sahi ne kadar oldu gideli?"

"İki aya yakın oldu. Ne isterdiniz?"

"Ben kahve alacağım. Ece?" diyerek Ece'ye baktı. Ben de inatla Zeynep'e bakmayı sürdürüyordum. Bir süre sonra Ece'nin sesini duydum.

"Ben de bir mocha alayım." deyince arkamı dönmeye davranmıştım ki Zeynep'in sesini duydum.

"Sonra yanımızda oturur musun?" diyordu. Bense iç çektikten sonra tekrar Zeynep'e dönüp ona baktım.

"İşim var canım. Belki sonra."

"Hale lütfen böyle yapma."

"Hiçbir şey yaptığım yok Zeynep. İşlerim var ve gereksiz insanlarla muhabbet edecek havada değilim." dedim küçümseyici bir şekilde Ece'ye bakarak. Ama o utanmak şöyle kenarda dursun, meydan okuyucu bakışlarla bana bakmayı düşünüyordu. Aklı sıra ben burada çalıştığımdan beni aşağılıyordu. İşte fark edememiş olsam da bu kızın kafası buydu. Seviye buydu yani.

Eskiden Korhan ağabeyinin bizim siparişlerimizi hazırladığım yere geçtim ve kızların siparişlerini hazırlamaya başladım. Arada sinir olmuş bir şekilde Ece'ye bakmayı ihmal etmiyordum tabii ki. Neden buradaydı? Onunla konuşmadığımı, onu asla affetmeyeceğimi bilmiyor muydu? Tabii ki biliyordu. O zaman burada ne işi vardı?

Yine de hiçbir şey söylemeden sakince siparişleri hazırladım. Derin bir nefes aldım ve kendime bunu yapabileceğimi hatırlattım. Beni kimsenin sinirlendirmesine izin veremezdim. Bugün olmazdı. Uzun zaman sonra ilk defa babamla belki bir şeyler paylaşacaktık. Belki de bu yıllar boyu süren sorunumuzu sona erdirebilecektik. Ece'yi düşünemezdim.

Masalarına gelip sakince tepsime bakarak Zeynep'in kahvesini, Ece'nin mochasını tam önüne bıraktım. Ece'nin bakışlarını umursamıyordum. Umursamamam da gerekiyordu. Zeynebe gülümsedikten sonra yavaş adımlarla oradan uzaklaştım.

Tepsiyi bir kenara bıraktıktan sonra elime bezi alıp tezgâhı silmeye başladım. Gözümün ucuyla saate baktığımda babamla buluşmama bir saat kalmış olduğunu gördüm. Buraya gelip beni alacaktı, ardından bir yerde oturup yemek yiyecektik. Planımızı bu yönde yapmıştık.

Bu sefer ona anlatmak istiyordum. Bende açtığı yaraları, farkında olmadan beni kahrettiği o anları, içimde biriktirdiğim irinleri akıtmak istiyordum artık. Belki bu görüşmenin sonunda iplerimiz tamamen kopacaktı. Belki de sorunlarımız ortadan kalkacaktı. Ama en sonunda bir şeyler olacaktı. Bu belirsizlik, bu araf yok olacaktı benim için... Kabul etmek gerekirdi ki benim ilk aşkım hayal kırıklıklarımın baş tacı olmuştu. Güvensizliğimin sebebi, inançsızlığımın temeli, söküp atamadığım, belki de söküp atmayı beceremediğim ilk aşkımdı...

Bir Kitapçı Dükkanı... Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu