2

8.3K 834 1.1K
                                    

Okul tüm sıkıcılığıyla devam etmişti. Çıkışta Bay Tomlinson'ı gördüm ve bana beni bırakmayı teklif etmesini bekledim. O ise yine bir süre gözlerimin içine bakıp gitti. Ondan gerçekten nefret ediyordum.

Yine yürüyerek eve varıp odama çıktığımda kendimi yatağa attım. Uykumu alamamıştım. Üzerimdekileri çıkarma gereği duymadan başımı yastığıma gömdüm.

*****

Uyandığımda etraf karanlıktı. Etrafa bakındığımda kendimi salonda buldum. Büyük masaya dayalı sandalyeye oturmuştum. Başımı ise masanın üzerinde kavuşturduğum kollarıma gömmüştüm. Ayaklandım. Ben yatağımda uyumuştum?

Demek ki yanlış hatırlıyordum. Ayağa kalktım. Başımın dönmesiyle kendimi masaya yasladım. Birkaç saniye kör yaşayacaktım.

Hemen kendimi toparladım ve etrafta gezindim. Işığı açmaya gerek duymamıştım. "Hey! Burada mısın?" John'a seslendiğimde hiç ses gelmedi.
Merdivenlerden yukarı çıkamazdım. Yukarıya doğru bağırdım. "Hey? Ahmak?" Ona sesleniş şekillerimin hiçbirine cevap gelmedi. Eve gelmiş miydi? Cebimde ki telefonu aldım ve ekran kilidini açtım. Ben telefon dar pantolonumun cebindeyken nasıl rahat edip uyuyabildim? Omuz silktim ve "John" u aradım. Lanet olsun. En kısa zamanda faturalar ödenmeliydi.

Pişman olacağımı bilsem de hızla evden çıkıp yeni gelen komşularımızın kapısına koştum. Kapıya birkaç kez tıklamıştım. Ses gelmeyince zile bastım.

Ardından saatin kaç olduğuna bakmadığım geldi aklıma. Gece çökmüştü. Lütfen çok geç olmasın diye içimden yalvarırken kapı açıldı. "Gecenin bu saatinde ne sikim yemeye kapıma vuruyorsun?"

Ağzımın sonuna kadar açıldığına emindim. "B-ben..." Kekelemiştim. Saçları dağınıktı ve bu çok etkileyiciydi. Mavi gözleri uykusuzluktan kızarmıştı. Üzerinde ki sıfır kol tişört içinde fazla seksiydi.

"Sana bir soru sordum." Sesi sert çıkmıştı.

Kendimi toparladım. "Özür dilerim. Saatin kaç olduğunu gerçekten bilmiyordum. Sadece telefonunuzu kullanmak istiyordum. Tabii müsaitse?"

İşaret ve baş parmağını gözlerine bastırdı. "Bekle burada." İçeriye gittiğinde bana takındığı sert tavrını yeni yeni idrak etmiş ve sinirlenmiştim.

Ayağımla yerde ritim tutarken içeriye doğru seslendim. "Komşuyuz sanırım ha?"

Karanlık ev fazla ürkünç duruyordu. Geldiğinde tekrardan gözlerini ovdu ve 'hmm' diye bir ses çıkardı. "Öyle, evet." Mavi gözlerinde ki soğukluk gözlerine yansımıştı. "Babanla birlikte mi yaşıyorsun?"

Onu taklit ederek "Öyle, evet." dedim. Hala vermediği telefona baktım. Sahte bir şekilde öksürdüm. "Verecek misiniz?"

"Al." Suratına bir tokat geçirmek istesemde kendimi tuttum.

Elinde ki telefonu hızlıca alıp açık olan tuşlar bölümüne ezbere bildiğim numarayı tuşladım. Çaldı, çaldı, çaldı... En sonunda açtığında nefesimi sinirle dışarıya üfledim. "Neredesin?"

"Sana hesap verecek değilim. Bu telefonu kimden çaldın bilmiyorum, ama geri ver."

"Telefonu kimseden çalmadım. Yan tarafa yeni taşınan adam verdi." diyip göz ucuyla Bay Tomlinson'a baktığımda kaşlarının çatık olduğunu gördüm. Doğru değil miydi? Yan tarafa yeni taşınan adam, değil miydi?

"Her neyse. Ne var? Niye aradın?"

"Neredesin?" dedim kendimi tutmaya çalışarak. Eğer tutmasaydım, çok ağır küfürler sıralayabilirdim.

"Şehir dışındayım." Gitmişti. Umrumda değildi. Ama haber verseydi iyi olurdu.

"Ne? Haber veremedin mi? Orospu çocuğu!" Diyeceği şeyi dinlemeden telefonu kapattım.

"Babanla düzgün konuşmalısın." Sert çıkan sesi, uykusuz tonunu bastırmaya yetmemişti.

"Bana karışmamalısın."

"Ben senin arkadaşın değilim. Benimle düzgün konuşmalısın."

Gözlerimi devirdim. "Kim olursan ol. İster arkadaşım, ister öğretmenim, ister komşum... bana karışmamalısın."

Kapıyı kapattı. Öylece, hiçbir şey söylemeden. Fazla gurur kırıcıydı.

Evin yolunu tuttum. Kapalı kapıya bakakaldım. "Lütfen tamamen kapalı olma. Lütfen." Kapıya yasladım ellerimi ve açılmayacağını bilmeme rağmen sertçe ittirdim. "Siktir, siktir, siktir."

Kesinlikle o aptal adama gitmezdim. Soğuktan donsamda gitmezdim, hayır. Gidemezdim. Gitmemeliydim. Belki eşi vardı ve varlığımdan rahatsız olacaktı. Eşi var mıydı acaba? Bundan sanane Harry, diye düşündüm.

Kapıya yasladım sırtımı ve yavaşça yere oturdum. Üzerimde ki tişört beni ısıtmaya yetmiyordu.

Düşünmemeye çalıştım. Tenime işleyen soğuğu umursamamaya...

Gözlerimi yumduğumda gördüğüm mavi gözler irkilmeme sebep olmuştu. Neden onun gözlerini hayal ediyordum ki?

*****

"Hey" Beni dürterek uyandıran kişiye baktım. "Uyan. Okula geç kalacaksın." Bay Tomlinson'dı uyandıran.

Ayağa kalkmaya çalıştığımda az kalsın düşüyordum. "Her yerim tutulmuş." diye söylendim. Etrafıma bakındım. Bay Tomlinson'ın kapısının önündeydim. Hayretle açılan gözlerimi kısmaya çalışmadan sordum. "Benim burada ne işim var?"

"Ben nereden bileyim? Kapıyı açtığımda karşımda buldum seni."

"Ben bizim kapının önünde uyumuştum. Bu nasıl olur?"

"Ben nereden bileyim?" diye tekrarladı kendini. "Aç mısın?"

Evet. "Hayır."

"Sen bilirsin."

"Ne var kahvaltıda?" diye sorduğumda yüzünde anlık bir gülümseme yakaladım.

"Ne istersin?"

"Tost."

"Pekâlâ omlet yapıyorum." Gözlerimi devirdim.

"Omlet diyorum. Sanırım şimdi de tost yapacaksın."

"Olabilir. Ama zaten kahvaltı hazır. Ve omlet var. Sadece seni umutlandırıp ardından gerçekleri söyledikten sonra yüzünde oluşacak olan o hayal kırıklığı dolu ifadeni izlemek istedim."

"Söylediğiniz cümlenin uzunluğuna gözlerimi devireceğim ve böyle bir cümle söylemenizin hayretini içimde yaşayacağım."

SLEEPWALKER (Larry Mpreg)Where stories live. Discover now