24

5.4K 457 739
                                    

Haberler üç türlü olur. İyi haber, kötü haber ve bu iki kalıba da sığdıramadığımız, nereye koyacağımızı şaşırdığımız, bizi arafta bırakan haberler. Ve az önce 40'ının ortalarında, kırlaşmış saçlarıyla karşımda duran adam, yüzünde verdiği habere layık arafta bir tebessümle bana bakıyordu.

İki yana kıvrılmış dudaklarımdan çıkan ilk şeyin "Ama bu imkansız." olmasıyla birlikte gözlerimden düşen yaşları hesaba katarsak oldukça karmakarışıktım. Gülmeli miydim, ağlamalı mıydım? Cevap her ne ise gülerken ağlamam normal değildi. "Bir şaka falan mı?"

"Gerçekten garip bir durum, ama yaptığımız testler doğrultusunda hamile olduğunuzu söyleyebilirim."

İstemsizce bakışlarım çarşafın altındaki karnıma gitti. Bakışlarımı takip eden ellerim karnıma dokunduğu an titredim. Çarşafın üstünden dokunmama rağmen öyle etkilenmiştimki...

Doktor güldü. Ellerimden tuttu ve karnımın biraz aşağısına indirdi. "Aslında burası." dedi.

"Ben-" Ağlamam daha da şiddetlendi ve hıçkırıklarım sözümü böldü. "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum." O an kafama takılması gereken en büyük soru yeni yeni şekillenmişti ve hiç düşünmeme fırsat bırakmadan ağzımdan kaçıvermişti. "Babası kim?"

Doktor kahkaha atmamak için dudaklarını ısırdığında yanaklarım alev almıştı. "Bunu siz daha iyi bilirsiniz."

"E-evet."

"Az önce dışarı çıkan eşiniz sanıyordum." derken soru sorar gibiydi.

Tanrım... Yoksa babası...

*****

Doktorun odadan çıkmasının ardından hemen sonra Niall iki elinde de kahveyle içeri girdi.

"Küçük hanım nasıllar?" dedi dalga geçercesine.

"Biliyor musun?"

"Neyi?"

Aptala mı yatıyordu? "Karnımda olan şeyi." Nasıl tabir edeceğimi bilememiştim.

"Eğer tuvalet ihtiyacın varsa böyle fantezilere gerek yok. Beni tuvalete götür demen yeterli." diyip güldü.

Hayır, aptala yatmıyordu; Gerçekten aptaldı. Tabii bir erkeğin hamile kalamayacağı ihtimalini göz ardı edersek... "Ben-"

"Hamile falan mısın?" derken kahveyi elime verdi. Ciddi bakışlarıma maruz kalınca "Peki, şakaydı." dedi.

"Ben nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Ve bu gerçekle tek başıma nasıl yüzleşebilirim, onu da bilmiyorum."

"Harry, neyin var?" Pür dikkat kesilmiş beni dinliyordu.

"Ben..." Gözlerimi kapadım. Tepkisinden korkuyordum. "Ben hamileyim."

Kahkaha attı. "Bende ciddi bir şey söyleyeceksin sandım."

"Niall ben ciddiyim."

"Harry biraz aptal olabilirim, ama erkeklerin hamile kalamayacağından eminim." Sinirlenmiş gibiydi.

"Seninle dalga geçmiyorum Niall."

"Peki," Hala inanmışa benzemiyordu. "Bu nasıl oldu?"

"Bana inanmıyor musun?" Sesim titriyordu ve ağlamak istiyordum.

"Harry, dediğin her şeye inanırım ama sence de bu fazla sıradışı değil mi?"

"Biliyorum!" diye bağırdım. "Ama gerçekten yalan söylemiyorum. Az önce doktor gelip de söyledi. O da şaşkındı." Boğazımdan bir hıçkırık kaçtı, ama son olmadığını biliyordum.

"Harry, Harry..." Sandalyeden kalktı ve elimdeki kahveyi alıp kendi kahvesiyle birlikte oturduğu yere koydu. Biraz yana kaymamla yatağımın üstüne oturdu. "Peki inanıyorum. Sakin olmalısın." Ellerimi beline sardım. Kollarıyla beni tamamıyla kendine çekti ve yanıma uzandı.

"Bu durumla nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum."

"Yalnız değilsin." Saçlarımı yapıştıkları yüzümden ayırdı. "Şimdi ben ne oluyorum? Amca mı? Bir dakika!"

Doğrulup omzuna vurdum. "Hayır, lanet olası babası sen değilsin!"

"Ah peki." Kıkırdadı.

"Niall bunu kimsenin duymasını istemiyorum."

"Bay Tomlinson?"

"Özellikle o." Yüzüm şimdiden kızarmaya başlamıştı.

"Tanrı aşkına bana babası o deme."

Kapı iki kez tıklanmasıyla yüzümü Niall'ın göğsüne gömdüm. Kapı açıldı, bu o olmalıydı.

"Müsait değilseniz?"

"Hayır, gelin." Niall'ı biraz dürttüm. "Harry uyudun mu?" İmalı sesi kulağımda çınladı.

"Evet," dedim sinirle. Niall gülmeye başlayınca başımı kaldırdım.

"Daha iyi misin?" diye sordu Louis.

Başımı evet anlamında salladım.

Niall beni bıraktı ve kalkmaya yeltendi. "Karnımda bir şey var ve onu bırakmalıyım." Sertçe baktım. Ellerini kaldırıp odadan çıktı.

Louis sandalyesini biraz yatağa yaklaştırmıştı. "O da neydi öyle?" diyip güldü. Gülüşü kutsanmıştı adeta ve bu kutsanmış nimetten bana da sunuyordu.

Sessiz kaldım.

"Bak Harold," Dudaklarını ısırdı. "Ben gerçekten üzgünüm. Sana yaşattıklarım için..." Göz bebeği öyle büyümüştü ki mavileri neredeyse kaybolmuştu. "Ve şunu bilmelisin ki seni başkasıyla görmeye dayanamıyorum. Lütfen bana bağır, kız, vur. Ama beni böyle cezalandırma."

"Seni cezalandırmaya çalıştığım yok. Ki senin bunu bir ceza olarak görmen tuhaf." Kalbim sonsuz hızda atarken o cümle ağzımdan çıkıverdi. "Aramızda bir şey mi yaşandı ki?" Yumruk yaptığı sağ elini, sol avuç içine vurdu. Dengesiz adam. Kalkıp gidiyordu ki arkasından seslendim. "Louis kal. Sana söylemem gereken bir şey var."

Şaşkın bir şekilde bana baktı. Tek bir sözümle kalktığı sandalyeye geri oturdu.

Dilim kalbime etti. "Ben Niall'ı seviyorum. Ona hala aşık olduğumu fark ettim." Tüm bunları nasıl söyledim kendime şaşırıyordum. Sesim birden kısıldı. "Gülüşü... gözleri... her şeyi... o kadar mükemmel ki, kendimi tekrar ona bağlanmaktan alıkoyamadım."

"Bunları bana neden anlatıyorsun?" Gözleri dolmuş, sesi titremişti.

Sevdiğim adamı, beni gerçekten seven bir adama anlatıyordum. O başkasından bahsettiğimi sanarken ona sessizce onu anlatıyordum. Ancak şöyle bir sorun vardı ki bu kalbimi parçalara ayırıyordu; Ben ona aşıktım, o ise bana acıyordu ve benim onu sevdiğim anlamda değil, başka bir şekilde seviyordu.

"Ben artık Niall'da kalacağım."

Dolu gözlerinden akan yaşı silmedi. Akıp gitmesine izin verdi.

Arkadaşlar bana sövmeyin; Her şeyi Harry yaptı, benimle bi alakası yok tşk fkwgsfkwhsygotpw

SLEEPWALKER (Larry Mpreg)Where stories live. Discover now