12

6.9K 610 444
                                    

    Gün kısmen Niall'dan kaçarak, kısmen de Bay Tomlinson'ı görmeye çalışarak geçmişti. Onu görememek sinirlerimi bozmaya başladığı an anladım ki izin alıp gitmiş.

     Fazlasıyla sıkıldığım bir okul gününün sonuydu. Niall birlikte eve gitmeyi teklif ettiğinde onu reddettim. Ve bulamadığım bahanem yüzünden Niall bana kırıldı.

     Bugün onunla eve gidip çılgınlar gibi sevişmek yerine birlikte film izleyip cips yemek istiyordum. Bunun imkansız olması onu reddetmemin nedeniydi.

     Eve varmadan markete girip evin bilmediğim ihtiyaçlarını almaya koyuldum.

     Birkaç tane hazır çorba, muz... Açıkçası ne yaptığımı tam olarak bilmiyordum.

     Birkaç poşetlik yiyeceklerle evin yolunu tuttum. Kapıya vardığımda Bay Tomlinson'ın perdeleri çekilmiş evi dikkatimi çekti.

     Eve girip poşetleri mutfağa bıraktım. Poşetleri karıştırıp hazır çorbaları aradım. Aklıma gelen fikirle gülümsedim.

     Tavuk çorbasının pakedinin arkasına bakarak yapılışını inceledim. Tek yapılacak işin suya dökülen çorbanın kaynaması olduğunu gördüğümde suratımda oluşan gülümseme gerçek mutluluğun tanımına uyuyordu.

     Paket arkasındaki işlemi uygulayıp çorbanın kaynamasını bekledim. Kaynayınca ocağın altını kapayıp odama çıktım. Üzerime siyah bir tişört geçirip altıma bacaklarımı saran bir pantolon giydim. Çok beğendiğim parfümü sıktım.

     Hızla aşağı inip çorbayı yaptığım tencereyle birlikte dışarı çıkıp Bay Tomlinson'ın evine hızlı adımlarla yürüdüm.

     Hasta olabilirdi. Sonuçta o benim öğretmenim ve de komşumdu. Pekala belki biraz onunla konuşmak da istiyor olabilirdim.

     Kapısına vardığımda ayağımla kibarca (!) vurdum.

     Uzunca bir süre beklememin ardından kapı yavaşça açıldı. Bay Tomlinson gözleri kızarmış, yüzü soluk bir şekilde karşımdaydı.

     "Bay Tomlinson? Neyiniz var? Çok halsiz görünüyorsunuz!" diye çığırdım. Neden yaptığımı bilmediğim bir heyecanla içeri girdim. Elimdeki çorbayı yolunu kısaca bulduğum mutfağın tezgahına koyarken Bay Tomlinson'ın arkamdan beni izlediğini hissettim.

     "Ne yapıyorsun Harold?"

     "Size çorba yaptım." dedim gereğinden fazla neşeli bir sesle.

     "Sen," dedi, sesinde alaycı ve şaşkın bir tını vardı. "bana çorba mı yaptın?"

     "Önemli bir şey değil. Hazır çorba."

     "Düşünmen yeter."

     Hemen şımarma, demek istesemde sustum ve güldüm. Hala bulamadığım kaselerin yerini sormamın daha mantıklı olacağına karar verdim. "Şu lanet olası kaseler nerede?"

     Gülüp yanıma yaklaştı ve tam bakmak üzere olduğum dolabı açtı. Bunu yaparken kolu koluma değdi. Bir an için titremiştim. Dolaptan çıkardığı kaseleri bana verdi.

     Kaseleri tezgaha koyup tencerede ki çorbayı içlerine boşalttım.

     "Kaşıkları çıkartır mısın?" diye sordum.

     Bir çekmeceyi açıp iki tane kaşık çıkarıp çorbanın içine koydu.

     Kendi kasemi alıp mutfaktan çıktım. Peşimden geldiğini biliyordum. Salona geçip koltuğa oturdum.

     "Kaba olmadığımı umut ederek soruyorum; Neden geldin?"

     "Sizi merak ettim." dedim, çorbadan bir kaşık alarak.

     "Yokluğumu mu fark ettin?"

     "Louis Tomlinson'ın yokluğu fark edilmez mi?" dedim, şakayla karışık.

     "Ben ciddiyim Harold."

     İfadesine baktığımda gerçekten de ciddiydi. "Cidden." dedim çorbadan yeni bir kaşık alıp. "İnanmıyor musun?"

     Birden gülümseyip işaret ve orta parmağıyla yavaşça yanağıma vurdu.

     Çorba hala ağzımdayken gülmeye başladım. Genzime kaçması beni şaşırtmamalıydı. Tanrı aşkına aynı anda genzime kaçan çorbayla öksürüp aynı anda da çorbayı ağzımda tutmaya çalışmak pek de kolay değildi.

     Bay Tomlinson'ın kahkahası kulaklarımı doldururken çorbayı zor bir şekilde yutmuştum. Öksürmeye devam ederken çok sevgili öğretmenim beni izliyordu.

     "Çok sağolun."

     "Görevim," diyip güldü. Ahmak herif.

*****

     Hava kararmıştı. Hala Bay Tomlinson'ın evindeydim ve konuştuğumuz şeyler fazlasıyla aklımdakinin dışındaydı.

     "Olduğunuz kişi gibi görünmüyorsunuz, neden?"

     "Nasıl yani?"

     "Normalde fazlasıyla eğlenceliyken okulda ruhsuzun teki oluyorsunuz. Üzgünüm, ama gerçekler bunlar."

     "Evet." dedi, uzun süre yere bakakaldı. Sanki önemli bir sırrı ifşalıyormuşcasına konuştu: "Ölü Ozanlar Derneği'ni biliyor musun Harold?"

     Evet, anlamında başımı salladım.

     "Bay Keating'i de biliyorsundur."

     "Biliyorum."

     "İşte ben Bay Keating'dim."

     İstemsizce gülümsedim. "Sonra ne oldu?"

     "O öldü." Bahsettiği kişi eşiydi.

Arkadaşlar son kısımda ki "o öldü." yazmayı unutmuşum... Bu yüzden anlamamış olabilirsiniz.

Ve de Bay Keating, Ölü Ozanlar Derneğinde çok enerjik muhteşem bir öğretmen

SLEEPWALKER (Larry Mpreg)Where stories live. Discover now