Ölüler Hayata Döner Mi?

101 3 0
                                    

''Ölüler hayata döner mi? Kitaplar hayır diyor,gece evet diye haykırıyor.'' 

John Fante

Bir hayaldir hediyem, bir düşün ütopyasında buluş benimle...

Bir gece geliyor, gündüze isyan çıkmış. Bir gece ki güneşe isyan... Bilirsin nerede bir başkaldırış, nerede bir isyan, biz oradayız Müzeyyen! Gecenin yıldızı, Kuzey'in ve karanlık bulutların yıldızı... Şimal... Biz yeryüzünde değiliz bu kez. Şimalin üstünde küçük bir evimiz var. Bir rüzgâr bize dünyayı fısıldıyor. Biz bir türkü tutturmuşuz. Hatta ben bir cigara yakmışım, sen sessizliğinle buluşmuşsun. Rüzgarın fısıltısı haykırışa dönüyor ve sen üşüyorsun. Sobaya geçmişi atıyorum, bacadan pişmanlık tütüyor. Senin için ısınıyor. Ah Müzeyyen bilirsin düşünmem yakarım dünyayı, sen üşüme, senin omzunu rahat rahat aç diye. Bilirsin omzun ideoloji taşır. Ayaklarımızı uzatmışız dünya denen maskaraya, Turgut Uyar'a selam çakmışız; göğe bakmakla kalmamış, göğe çıkmışız. Bu hayal uzatılabilir, buyrun Müzeyyen gerisini siz not edin günlüğünüze. 

Doğum günlerini sevmem bilirsin. ''Peh sevmezmiş, bu sene kaç yerde kutladın?'' dersin diye içinden açıklayayım insanlar ilk defa benim doğduğum güne şükran duydular ve o kadar güzel kutluyorlardı ki kıramadım. Ama adettir kutlanır sizin oralarda ve benim kelimelerim ulaşır size birkaç kelebek kanatlarında. 

Eski bir dostun eski bir ajandasından;

''Bir gece bir telefonda duydum sesini. Bir öğle vakti veda edeceğim yine bir telefonla. Güneş yakarken Dünya'yı, yanacak dünyamız. Dünyada birbirimize denk gelme ihtimalinden bile küçük 'biz' olmamız. Biz ancak yok oluruz, kahroluruz, mahvoluruz... Ben alışkındım zaten bu yaşama. Geldim senin gibi birine. Her gün tebessümlerle dolu gül yüzüne, göz yaşı ekledim. Gökyüzünden bir yıldızını aldım. Ömründen vakit çaldım. Vaktine israf oldum. Dileyecek bir özrüm bile yok.

Bir masada oturup Sabahattin Ali'ye inat konuştuk saatlerce. Göğe baktık Turgut Uyarca, Ahmed Arif'e inat anlattım ben seni. Tarık Tufanca ölmek istedik yüz yüzeyken. Müslüm Gürses'teki 'hangimiz' ikimizdik, her kara sevda düşermiş toprağa bilemedik. Aynanın karşısına geçip ağladık saatlerce oysa İbrahim Tatlıses de çalmıyordu o vakit. Gözlerine baktığımda geldi aklıma Atilla İlhan'ın iki mısrası. 

İki mısra düştü ardından. Gözümden, gökyüzüne...''

Eski dosta yeni ajandadan;

''Buğulu bir pencere camına işaret parmağımla yazmışken adını hayallerimdesin, çıkamazsın. 

Bir uzun yol otobüsünün camındayken baş harfin; mesafelerin anlamı yok, uzaklaşamazsın. 

Gece vakitleri odamın tavanındaki yıldızlarda oturup izlerken beni uyumam, uykusuzluğumsun. 

Birkaç şiirde rastlamışken senin özlemine payidarı olursun gönlümün, vazgeçemem vuslattan. 

Çay ocaklarında, bir soba yanında, tüten bir sigara eşliğinde, amcalara anlatırken seni; anlamlarıma kelime olmaktan vazgeçemezsin.

Bir Ahmet Kaya'da gözyaşı döktüysem sana çıkamaz gözlerin gözlerimden. Cemal Süreyya anlatırken seni, Edip Cansever'in Ahmet Abisi olurken dizeler; gidemez başım dizlerinden, düzemezsin hayallerimi. 

Velhasılıkelam gizli öznem, gizli özlemim, bırakamam seni tümcelerimde noktayla. Hep üç noktayla biter hayallerim, yüklemim sensin. Unutmayı unutmuşken, unutamam seni. Unutursam seni unutulur benliğim, çıkar giderim.''

Ve bu da sana, baki dost: 

Dünya dönüyordu ve adeta biz yaşıyorduk. Pestili çıkmış kaldırımlar belediyemiz tarafından sürekli yenileniyordu. Savaşlardaki fosfor bombaları çocuklara gösteri gibi geliyordu. Biz kahroluyorduk... Yüzümüzde kelebeği andıran gülümsemeler oluşuyordu bazen, bazen öyle bir bakıyorduk ki... Paradigmalar, dogmalar bizi bir kalıba sokamıyor, ideolojiler adeta üstümüze yağıyordu. Gökyüzünden selam getiren kuşlarımız, bir dala yuva yapar bizi izlerdi. İçimizin kanlı hesaplaşmaları sonucu öğrendiğim bir mesele vardı ben ya yazar olacaktım ya da katil. Sen ya kelime olacaktın, ya da ölü. Nefret saracaktı karanlığımızı ve güneş haykıracaktı sevdamızı. Tüm olan bitenlerden sonra biz gene biz bir yerlerde oturup çay içiyor olacaktık. Dünya dönecekti ve biz adeta yaşıyor olacaktık. Ayak bastığımız kaldırım taşlarını bir daha kimse sökmeyecekti yerinden. Çocuklar savaş nedir bilmeyecekti. Yüzümüzde Nuh'un tebessümü oluşacaktı, bazen böyle bakacaktık dünyaya! Bir kalıba girecek bir kalıpta 'bir' olacaktık. Gökyüzünden selam getiren kuşlarımız, mezarı taşlarımıza konacaktı. Mezar taşlarımız yan yana olacaktı. Dünya dönmeye devam edecekti ve biz gerçekten yaşıyor olacaktık.

Saygılar.

Sevgiler, bir daha sevgiler, bir daha...


Bir Adamın GünlüğüWhere stories live. Discover now