13. Geçmişin Gözyaşları

4.9K 281 842
                                    

      

Bütün acılar, gökyüzünü siyaha boyayıp bulutları yok ederler ve en sonunda geçmişin matemine karışıp bir gözyaşında toplanırlar. Her gözyaşı içinde milyonlarca gökyüzünü barındırır, her biri bambaşka acılarla karışmış başka geçmişlerle dolar ve iki göz kapağının arasından kayıp giden tek bir damla suyla bütünleşirler. İşte acı, en çok o zaman gerçektir.

******

"Kalk," diye fısıldadı Draco kulağıma. "Kalkmalısın Granger. " 
Beni dirseklerimden tutup kalkmaya zorladığı o dakika içinde karşı koymaya çalışıyordum. "Granger, yolun ortasında oturuyoruz. Hadi gel."

Küçük bir çocuk gibi inat ediyordum. "Hayır!" dedim yağmurla ıslanmış zeminin üzerinde daha da küçülürken. "Lütfen beni bırakıp gitme!" Draco'nun boynuna daha da sıkıca sarıldığımda transa geçmiş gibiydim. "Lütfen. " diye fısıldadım yeniden. Çaresizdim, beni iten birine defalarca koşan, koşarken defalarca düşen, her düşüşünde kalkıp yoluna devam eden aciz biriydim. Umrumda mıydı? Değildi, olamazdı. Draco Malfoy'a ulaşmak dışında hiçbir şey önemli olamazdı.

"Hiçbir yere gitmiyorum Granger. " Sesi öylesine güvenilirdi ki inanmak istiyordum. Gitmeyeceğine inanmam gerekiyordu. "Her ne olduysa," dedi sıcak nefesini ensemde bir yerlere üflerken. "-sakinleşmelisin. "

Öylece durdum, hiç kıpırdamadan, belki nefes bile almadan. Bu hissi özlemiştim, ona yakın olmayı, ona sarılabilmeyi, kokusunu duyup nefesini hissedebilmeyi çok ama çok özlemiştim.

Uzun süre tepki vermediğimi fark ettiğinde "Hey," diye fısıldadı. Sesi sanki beni kırmaktan korkuyormuş gibi kısık ve sıcacıktı. "Ne oldu sana?"

Kollarım hala onun boynuna dayalıyken bir süre sessiz kaldım. Verebilecek bir cevabım var mıydı ki? Ne söyleyebilirdim? Bunlar geçmişin gözyaşlarıydı. Ona geçmişi anlatmadan gözyaşlarımın sebebini söyleyemezdim ki.

Gözlerimi saf saf kırpıştırdım ve merakını gizlemeden gözlerime baktığı o mavi-gri okyanusların en derinine daldım. "Hermione." dedi birkaç dakika sonra. Başımı iki yana sallayıp dalgınlığımdan kurtuldum ve parmaklarıma zincirini doladığım kolyeyi onun avcuna bıraktım. Kolyeyi almasını ona fısıldadığımda hala ağlıyor, hala geçmişimde boğuluyordum.

Parmaklarıma dolaşmış zinciri dikkatle, sanki kırılgan bir cam parçasıymışım gibi davranarak çözdü ve uğruna bunca şeyin yaşandığı kolyeyi değersiz bir eşyaymış gibi, dönüp bir kere bile bakmadan montunun cebine tıktı. Umursamadım, aptal bir kolyeden daha önemli olmam fazlasıyla doğaldı. Gülümsedim, Draco Malfoy beni hala önemsiyordu.

"Ne oldu?" diye tekrarladı. Sessiz kaldım. "Hermione," dedi telaş ve bıkkınlığını harmanlayıp. "Sana ne oldu?"

"Bir şey olduğu yok. " diye fısıldadım, boynuna gömülüp gözyaşlarımı saklamaya çalışırken.
"Sadece... ben sadece-"

Beni güçlü kollarıyla kaldırdığında gözlerimle onu süzdüm. "Bunu sonra konuşacağız, sana ne olduğunu." Islak kaldırımda, ıslanan kıyafetlerime rağmen  üşümüyordum. O buradaydı, Draco buradaydı.

"Aaaghhhh!!" Parmak uçlarımı şakaklarıma bastırıp kesik kesik nefesler almaya başladığımda Draco durakladı. "Ne oluyor? Lanet olsun Granger, ne oluyor?"

MOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin