18. Kehanet (Part 1)

6.2K 335 1.1K
                                    


Vay be! Sonunda bitti. İki aydır her gün cümle cümle yazarak bitirdiğim bu bölüm için bana kızgın olabilirsiniz. Ne deseniz haklısınız, koskoca iki ay oldu çünkü. Fakat bence bu bölümün uzunluğu sizi tatmin edecek. Not hariç 9300 kelimelik bir bölümle karşınızdayım çünkü. Okurken sıkılmamanız için soundtrack ve şarkılarla destekledim bu bölümü. Sizden çok ama çok rica ediyorum ki mutlaka müzikler eşliğinde okuyun özellikle de aşağıda not olarak göreceğiniz kısmı. Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız zaten. Soundtrackler, tek bir şarkı dışında okuyacağınız kısım bittiğinde bitmemiş oluyor. Yani zamanla ilgili küçük bir problem var. Bunu kafaya takmıştım ama satır arası yorum yapan okuyucularımın soundtrackleri kaçırmadan yorum yapabileceğini fark ettim ve değiştirmedim. Demem o ki şarkılar sizi geriden takip edebilir. Aşağıda yeni bir şarkı ismi gördüğünüzde dinlediğiniz şarkıya aldırmadan bir sonrakine geçin. Tatsız bir durum fakat sabahın 8'inden beri ancak bu kadarını düzeltebildim. Herneyse, çok konuştum. Hepinize iyi okumalar!!!


Umutsuzluk amansız hastalıkların en beteridir. Önce inanç, sonra da yaşamak için verilen mücadeledeki amacı çekip alır. En kötüsü de değildir bu. En kötüsü, umutsuzluğun varlığına alışmaktır. Çünkü geri dönüşü olmayan pek nadir yollardan biridir o.

Alışmak.

Birinin varlığına, yokluğuna, belki umuda belki umutsuzluğa alışmak. Vazgeçmeye alışmak. Belki de pes etmemeye alışmak. Alışmak, öyle bir kavramdır ki gözün gözü görmediği boğuk bir siste, rehber gibidir. Ya kurtuluşa ulaştırır, ya da uçurumun başına.


*****

Kovuk'u sarmıştı gecenin karanlığı. Bu karanlıkta, gece denen bu sessiz yalnızlıkta, sazlıkların arasındaki böceklerin çıkardığı sesler nedense huzur verirdi, aynı bugün olduğu gibi.

Ginny, Hermione ve Lina cisimlendikleri evin önünde öylece beklerlerken Hermione özlemle süzdü evini. Birkaç adımda kapının önündeki eşiğe ulaştılar ve Hermione botları altındaki eski paspasın, ayaklarının altına hafifçe batışını bile özlediğini fark etti.

Yeniden doğmuş gibiydi sanki. Bir ay önce bu evde olduğu gibi hissiz değildi şimdi. Nefes aldığını hissedebiliyordu. Bütün hücreleri yeniden doğuyordu, en azından o böyle hissediyordu. Sanki o zamana kadar içinde biriktirdiği bütün güzel hisler, şu anda kalbini ele geçirmiş ve yüzüne silinemeyecek bir gülümseme kondurmuşlardı. Kıvrılmış dudaklarına aldırmadan Ginny'nin biraz yanında, kapının sağ tarafında, omuzlarından tuttuğu Angelina ile bekledi.

Ginny'nin muzipçe gülüşünü gördü önce. Kendi gülümsemesi de istemsizce büyüdü. Gözlerini hafifçe yumup heyecanla beklerken o, Ginny zile bastı ve kapının açılmasını beklediler.

Merdivenlerden gelen birkaç hızlı ayak sesini duydular ve kapı yavaşça açıldı. Bu Harry'di. Ginny'i gördüğü anda göz bebekleri gecenin karanlığına karışabilecek kadar büyüdü ve yeşil gözleri siyaha bürünürken sıkıca ona sarıldı.
"Sen beni deli etmeye mi çalışıyorsun? Bu zamana kadar nerdeydin böyle? Endişelenecek hiçbir şeyim yokmuş gibi bir de seni düşünüp çıldırayım mı ben?"

Hermione gülümsedi. Eğer Harry, Ginny'e bunları söylüyorsa birazdan onu görünce ne tepki verecekti çok merak ediyordu.

Ginny, kollarını Harry'den ayırdı ve eşsiz bir güzellikte gülümsedi. "Sana bir sürprizim var. " dedi göz kırpıp. Yavaşça kapının önünden çekildi ve Hermione birkaç adımıyla kapının tam önünde durup Harry'nin görüş açısına girdi.

MOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin