16. Dolunay

4.5K 250 531
                                    




Bir uçurumun kenarında gecenin ıssızlığını dinlerken, ellerinizi tutan kişiye gözleriniz kapalı güvenebilir misiniz? Sizi ayakta tutmak ya da uçurumdan düşürmek onun elindeyken? Sizin haricinizde kimse ona güvenmiyorken? Elleriniz yavaşça onun avuçları arasından kayıp da bedeniniz geriye doğru savrulduğunda hala güvenebilir misiniz? Ayaklarınız yavaşça yerden kesildiğinde?

Peki ya düştüğünüzde? Düştüğünüzde hala birinin gelip sizi  o karanlıktan kurtaracağına inanabilir misiniz? 
Hala birilerine güvenebilir misiniz?Yoksa güvenmekten temelli vaz mı geçersiniz?

Güvenmenin gerçekte ne olduğunu kavrayabilir misiniz?

****

Henüz yeni yeni kararmış olan hava dolunayın ışığı altında Hogmeade'i daha da güzel gösteriyordu sanki. Yeni aydınlanmış sokak lambalarının içinde dans eden alev adamların ışığında insanlar, yavaş yavaş sokağı boşaltıyor ve her biri içlerindeki korkuyla bir an önce evlerine varmak istiyorlardı. Büyücü ve cadıların, cüppeleri içindeki aceleci adımlarının yarattığı tatlı telaş, gecenin karanlığıyla örttüğü ve her an ortaya çıkıp kendilerine zarar verebilecek tehlikelerden korunma isteğiydi yalnızca.

Noel'den hatta belki de yılbaşından kalma devasa çam ağacı, köyün sakinleri ve ziyaretçilerine cesaret verircesine yerinde, meydanın ortasındaydı hala.

Cesaret... Bugünlerde, Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'in geri döneceği konusundaki uçuk fikirlerin durmadan ağızdan ağza yayıldığı bu karanlık günlerde, insanların korkuları geri dönmüştü. Oraya buraya saçılan kıvılcımlar misali büyük bir yangını başlatacaklarından haberleri yoktu oysaki.

İnsanlar adımlarını gittikçe hızlandırıp evlerine dönmeye başladıklarında, siyah pelerini içerisinde sokağın her adımını ezberlemişçesine asla başını kaldırmayan kız, meydanın ortasına geldiğinde duraksamıştı.

Başını ilk kez kaldırıp da ağacı gördüğünde dudaklarının yukarı kıvrılmasına engel olamadan tepedeki sarı yıldıza odakladı gözlerini. Henüz kapanmamış dükkanların birinden gelen melodi kızın kulaklarını doldurduğunda yeni yıla özel seçilmiş bu neşeli şarkının ritmi arasında aslında ne kadar telaşlı olduğunu fark etmişti. Artık soğuk terler akıtmaya başlamış ellerini, pelerinin koluna sildi ve tenini üşüten soğuğa karşı yaptığı yegane şey pelerinine daha da sıkı sarılmak oldu.

Hava soğuktu elbette, amansız bir kışın ortasındalardı ne de olsa. Fakat Hogsmeade'de işler farklı yürürdü. Etraf ne kadar soğuk olursa olsun bu güzel köy, her daim içinizi ısıtacak tatlı bir meltemle saçlarınızı okşardı, tıpkı bugün olduğu gibi.

Kız, kaldırım taşlarına kadar ezberlediği bu güzel köyün rüzgarını da hissetmek isterdi teninde. Tabi eğer normal bir ziyaret gerçekleştirmiş olsaydı bu büyülü mekana.

Fazla vakti olmadığının farkında, meydanın tam ortasındaki ağacın kenarından geçerken son kez baktığı devasa ağaç, buradaki herkese yaptığı gibi ona da cesaret aşılamıştı. Ruhu güçlendikçe bedeni, bedeni güçlendikçe ise ruhu çöküyordu sanki. Ruhunda cesaret, bedeninde ise soğuk kol geziniyordu şimdi. Kollarını birbirine sarma isteğini görmezden gelip adımlarını hızlandırdı ve pelerinini yüzünü biraz daha örtmesi için çekti.

Gereksiz bir çabaydı bu. Neredeyse büyün yüzünü örtüyordu çünkü kumaş. Siyah kadife kumaşın altındaki beden, sokağın sonundan sağa döndü ve bir zamanlar en yakın arkadaşları ile yürüdükleri taş köprüyü yalnız başına geçti. Az kalmıştı, birazdan yalnızlık duygusu kaybolacaktı.

MOONWhere stories live. Discover now