12. Bölüm "Suç çetesi"

138K 2.3K 470
                                    

bölüm parçamız the weekend - remember you bunu dinleyerek okumanızı tavsiye ederim bu arada yorumlarınız beni çok mutlu ediyoor :)

Aslında bugün Koray'ın gerçek yüzünü görmüştüm. Sinirini, sırlarını, sınırlarını... Sakin biriydi, hatta fazla umursamaz olduğu bile söylenebilirdi ama sinirlenince gözü kimseyi görmüyordu. Nedense ondan soğumamıştım. Hatta fazla kanım kaynamıştı. İlk günden beri çekiminin etkisindeydim. Belki bunda öpücüğünün etkisi de olabilirdi. İlk öpücüğümüz ve ilk kavgamızın aynı günde olması ayrı bir olaydı zaten. Beni izlediğini öğrenmem aslında içten içe şok etkisi yaratmıştı. Ama ben duygularımı o an saklayıp gece hatırlayarak kendimi mahvederdim.

Gün içinde rezil bir şey yaptıysam bu gece aklıma gelirdi. İyi veya kötü... Ne yaptıysam gece başımı yastığa koydum an hatırlar ve kendimi "Neden şöyle yapmadım? Böyle de yapabilirdim. Keşke şöyle yapmasaydım." Diye yer bitirirdim.

Düşüncelere dalmıştım ki Murat hoca elinde sınav kâğıtlarıyla içeri girdi. Eliyle Koray ve beni işaret etti. "Ayrılın. Koray sen en arkaya. Şule sen en uç sıranın en önüne otur." Eliyle yerimizi değiştirirken yüzümü buruşturdum. "Süleyman sen şuraya gel gözümün önünde ol. Aykut sen orta sıranın en arkasına..."

Sınıftan itirazlar yükselirken yüzüm asılarak Koray'a baktım. Geçer not alsam yeterdi. Kırk beş almak benim için zor değildi ama elli her zaman lükse girerdi. Aslında Murat hoca sadece bizim grubu dağıtıyordu. Hepimizi en uzak köşelere koymuştu. "Kopya çekeni yakalarsam acımam." Bunu her zaman söyler ve sesini çıkarmazdı. Gerçi onun dersinde kopya çekmek zordu. Sürekli aralarda gezinirdi ve sadece arkasını döndüğü kişiler nasiplenirdi bu durumdan.

"Herkes kâğıtlarını aldıysa sınav başlamıştır." Hızlıca adımı yazıp geri zekâlı biyoloji sorularında göz gezdirdim. Test sınavlarında sallayarak seksen beş almışlığım bile vardı fakat bu sefer on soru klasikti. Sallamam imkânsızlaşırken sorularını yeniden okumaya başladım. Ve yeniden. Sanırım yirmi dakika boyunca soruları okumakla geçirmiştim. Hiçbir şey bilmediğim gibi bilsem de bu soruları yapamazdım. "Hoca bundan sormaz buraları geçeyim," türünden soruları sormuştu kahpe kadın.

Ayrıca ders anlatmasını da bilmiyordu. "Avşar soruları okuduysan çözmeye başla derim." Dedi Murat hoca kâğıdımı incelerken. Sınıftakiler zaten gülmek için yer arıyordu. Ciddiyetimizi ilk senenin ikinci döneminde kaybetmiştik. Herkes gülerken "Hocam dikkatimi dağıtmamanızı rica ediyorum." Dedim otoriter bir sesle. İstediğimde nazik olabiliyordum ama ikimizin arasında naziklik olmasına gerek yoktu. Özellikle bu sabah sevgilime yaptıklarından sonra. Ve ayrıca evet, sevgilim. Altı çizili ve kalın harflerle.

Sınıf sessizliğini yeniden kazanırken koridorda ayak sesleri duyuldu. Hepimiz merakla birbirimize baktık. "Dönün önünüze." Diye tısladı Murat hoca. İçim huzursuz olmuştu. Ayak sesleri sınıfımıza yaklaşırken kapının ardındaki fısıldaşmaları duymak için kulak kesilmeme rağmen algılayabildiğim tek ses bizim sınıf kapısının sertçe tıklanıp kabaca açılması olmuştu.

"Neler oluyor?" diye sordu Murat hoca en arkadan hızlıca öne gelerek. Sınıfa üç polis bir de jilet gibi ütülü takımıyla sarışın, sinirli ve rüzgâr çıktığında evde kalmasını gerektirecek kadar büyük kulakları olan bir adam girmişti. Adamı bir yerden tanıyordum ama çıkaramamıştım ve iki metre olmasından da ürkmüştüm. "Avşar Hancızadeoğlu bizimle karakola kadar gelmez zorunda."

Adımı duyunca kulak kesildim. Sınıftaki herkes bana bakarken ben yavaşça başımı kaldırdım. "Babama bir şey mi oldu?" diye sordum direk. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı ve tedirginlikten terlemiş, maraton koşusundaymışçasına kızarmaya başlamıştım. Fazla endişeliydim. "Öğrencim şuan sınıfta ve hiçbir yere gelmiyor." Dedi Murat hoca. Karnım da belli belirsiz ağrılar baş göstermeye başlamıştı.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now