42. Bölüm "Gözyaşları"

56.6K 1.6K 628
                                    

Önce neler döndüğünü anlamadım. Yemin ederim anlamadım. Babamın nabzının atması gereken yer atmıyordu. Soğuk bir et elime değişmişti. Babamı ittirdim. Öylece kucağıma düşünce ağırlığıyla mı yoksa içimdeki sıkıntıyla mı bilmiyorum ama yere, dizlerimin üzerine çöktüm. Çünkü aniden gücüm kesilmişti. Barmen neler olduğunu sorarken çığlığı basmamla beraber içeride bir sessizlik oldu.

Daha önce çok ağlamıştım. Ama hiç bu kadar hızlı gözyaşı döküldüğünü bilmiyordum. “Baba!” diye çığlık atınca neredeyse ciğerlerim parçalanmıştı. Bağırarak ağlarken etrafta koşuşturmaca oldu. Sesler uğultuydu, görüntüler bulanıktı. Omzumdaki el bana yabancı geliyordu. Babam, benim babam, Anıl Hancızade, kollarımdaydı. Nefes almıyordu. Soğuktu. Ağırdı. Ölüydü.

Neye uğradığımı şaşırmıştım. Yemin ederim ki o kabuslardan birindeydim yine. Her şey bu kadar gerçekçi olmasaydı belki de inanırdım. Belki herkes gerçek değilmiş gibiydi ama kollarımdaki babamın ağırlığı kadar hiçbir şey gerçek olamazdı.

Hani televizyonda, haberlerde görürüz ya, adamın biri karısını ve çocuğunu öldürmüştür.  Kocaman “Baba dehşeti.” Yazılır manşete. Ben o adamı anlıyordum. Bir anlık göz kararması. Saniyede gelen o cinnet, bıkmışlık hissi. O bedenine sığamayan fazlalık, o kini kusma isteği…  Ve şiddete başvurmak. Şiddet. Kafamı olduğum yere gömmek istiyordum. Kendimi parçalamak, makasla deşmek istiyordum. Serhat’a yaptığımız gibi kafam gövdemden ayırmak istiyordum.

İnsanlar bulanıktı. Herkes başımıza üşüşmüştü. Kovboy müziği susmuştu. Sadece benim bağırışlarım vardı. Birkaç ses daha eşlik etse de tek duyduğum ölümün arkasında bıraktığı o kağıt kesiğini andıran ince sızıydı. Ruhsal ve fiziksel acılar farklıdır belki ama şuan canım yanıyordu. Kalbim ağırlaşmıştı sanki. Kollarım uyuşmuş ve girdiğim şoktan dolayı bedenim kasılmış, tüylerim diken diken olmuştu. Üşüyordum yine. Sırtımdan ruhum çekiliyordu sanki.

Koray’ın elleriyle yüzünü kapatarak yanıma çöktüğünü gördüm. “Baba!” diye tekrar haykırdım. Geri geleceğinden değil belki ama bu yükü tek başıma kaldıramadığımdan. Tecevüz. İşkence.  Ayrılık. Kimsesizlik. Çaresizlik. Hepsi anlamsızdı. Ben babamı kaybetmiştim.

İnsanlar beni babamdan ayırmaya çalıştı ama ben onu bırakmadım. “Hayır!” soğumuş bedenine sarılıp ağlarken, onun ölümü için bile, yine o sarılarak ağladığımı fark ettim. Hepimizin aklının köşesinde bir gün babamızı kaybedeceği düşüncesi vardı ama neden bugün olmuştu? Neden her şey rayına otururken olmuştu?

Babamla ilgili anılar aklıma üşüşürken onsuz ne yapacağımı düşündüm. Kalbime bir şeyler saplanıyordu ve bunlar çığlık atmama sebep oluyordu. Bağırmaktan başım ağrıyana kadar bağırdım, ağladım, tüm barlar sokağının burada bir kalabalık oluşturmuştu. Ben babama sarılmış ağlarken ambulans seslerini duydum. Sanki tüm bunlar çok uzakta yaşanıyordu.

“Hanım efendi?” Diye bana seslendi biri. Ben o sırada babamın bu dünyada yapmış olduklarını düşünüyordum. Onsuz çilingir sofrasının ne anlamı vardı? Sezen Aksu dinlemelerimiz? Şimdi tüm şarkılarımız acı verecekti. Şimdi tüm yaşananlar beni kahredecekti. Herkes ne olduğunu soracaktı. Cenaze. Tanrım. Aileme ne diyecektim? Benim yüzümden ölmüştü işte. Ben lanetli biriydim. Lanet olsun ki ben tamamen lanetlenmiştim.

“Hanım efendi.” Parlak renkli giyinmiş birkaç kişi benden babamı almaya çalışıyordu. “Hayır!” diye bağırdım. Babamı vermeyecektim. Aptal adam! Beni nasıl yalnız bırakırdı? Bunca yaşadıklarıma rağmen. En çok yanımda olması gereken zamanda? Beni neden bırakmıştı? Neden gitmişti?

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now