34. Bölüm "Karanlık"

65K 1.7K 657
                                    

Bir önceki bölüm sınır koymama rağmen 130 küsur yorum ve 200 küsur vote geldi. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. O performansı bu bölüm için yine sizden bekliyorum çünkü cidden benim için zor bir bölüm oldu. Arada sinirlenip bilgisayarı kapattım. Aslında bu bölüm 20-30 sayfa kadar falan olacaktı ama öyle olursa geç gelirdi. Direk okuyun istedim zaten bu bölüm size 20-30 sayfa hissettirecek. Kafayı yedim yazarken dfghjklş (Yaş sınırı koyuyorum bu bölüme) Ayrıca lütfen bu kadar zorlandığım bir bölümde yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin. Şimdiden teşekkürler. 

 

Koray yanımdan ayrılırken dünyanın en mutlu erkeğiydi. Onu mutlu ettiğimi bilmek beni de en mutlu kadın yapıyordu. Yanındayken kötü bir fahişe oluyordum. Ama onunlayken hiçbir şey umurumda değildi. İlk kez aşık oluyordum. İlk kez birine güveniyordum.

Babam dün gece çok geç yatmasına rağmen sabah erkenden gitmişti. Ona neden üzgün olduğunu soramamıştım. Neden herkes eğlenirken onun alkol komasına girdiğini soramamıştım. Babamla artık ilgilenemiyordum.

Dizi izlemek için odama giderken telefonuma mesaj geldi. Şule! Ah Şule. Aslan’la ne yaptıklarını sanıyorlardı? Utku duysa onu öldürürdü. Mesaj atan kişi de zaten Şule’ydi. Neden whatsapptan atmamıştı ki. Genelde oradan konuşurduk. “Çabuk bize gel.” Yazmıştı. Zaten niyetim vardı ama hatırlattığı iyi olmuştu. Ona bunun hesabını soracaktım. O serserinin hayatını kurtarmak ona mı kalmıştı? Her ne kadar Aslan’ın formaliteden de olsa bir evlilik yapmasını istesem de bu kişi benim kardeşim olmamalıydı. Kimin kızını kimden istemeden alıyordu?

Hazırlanırken Koray’ın bana verdiği, gerçi Aslan da vermiş sayılıyordu  - Aslında o kolyeyi ben çalmıştım- takmayı ihmal etmedim. Altın çok güzel parlıyordu. Mücevherlere bayılırdım. Bu arada diğer babamın hediyesi olan mücevherin Koray’da kaldığını hatırladım. Onu da bugün alırdım. Çok değerliydi. Zaten babam arada gelip kontrol ediyordu çünkü evdeki en pahalı şeylerden biriydi.

Hazırlanmam bittikten sonra kulaklarımı da alarak çıktım. Müzik dinlemeden yalnız başına yürünmüyordu. Bazen acı verseler de, düşünmek güzeldi. Zaten kendime acı çektirmeye bayılan bir tiptim.

Yirmi dakika sonra Şule’lerin evinin önündeyim. Bu sefer Utku’yu göremeyecek olmak cidden beni üzüyordu. Onu özlemiştim. Tüm bu sıkıntının arasında hiç aklımdan çıkmıyordu. Şule’yi düşünemiyordum bile. İsteyerek ya da istemeyerek ayrılık kötüydü.

Tam zile basacaktım ki kapının zaten aralık olduğunu fark ettim. Biraz şaşırsam da Şule dengesizinin yapmadığı bir şey değildi.

Kapıyı açtım. “İçerideyim, gelsene.” Diye bağırmasını bekledim. Ama zaten tam karşımda oturuyordu. Ceren’le beraber. Ceren ayaktaydı, elinde bıçağı onun boynuna dayamıştı. Şule’nin elleri bağlıydı ve ağlamaktan mahvolmuştu. Orospu kız kardeşim, arkadaşıma ne hakla bunu yaşatabilirdi? Sinirlendiğimi hissederek tam içeri doğru haşin bir adım atmıştım ki aniden bir silahın horozunun çekilme sesi duydum. Biri bana silah doğrultmuştu. Korkuyla ellerimi havaya kaldırdım. Bu da kimdi? Nereden çıkmıştı? Sadece siyah giyinmiş bir erkek olduğunu seçebilmiştim.

 “Sürpriz.” Dedi Ceren gülümseyerek. Jeff the Killer’a benziyordu.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now