39. Bölüm "Hasta"

83.4K 1.8K 548
                                    

Multimedia’daki şarkıyı dinlemeyen pişman olur söyleyeyim. Bu bölüm bol bol yorum istiyorum sizlerden. Avşar’ı kafası güzelken ne hissettiğini daha iyi aktarabilmek için bir kere bende denedim ama kusura bakmayın bağımlı olmadım :D Bu sahneleri önceden kafamda belirlediğim için biraz film izledim ve kitap okudum. Tabi kendi hayal gücümü de ekledim. Umarım başarılı olmuşumdur.

Her zaman olduğu gibi yine o parkede sürtünen ayaklarının sesini duydum. Bu kez daha ağır daha yavaş geliyordu. Ayaklarının parkede çıkardığı ses bile her şeyden bıkmış ve yorulmuş gibiydi. Kalbim sanki sadece göğüs kafesimde değil her yerimde atıyordu. Boğazımda küt küt çarpıyor ve nefes alış verişlerimi engelliyordu. Gözlerimin dolmasına ve burnumun sızlamasına sebep oluyordu. Kasıklarımda atıp beni titretiyordu. Parmak uçlarımda atıp beni sabırsızlandırıyor ve kulaklarımda atıp her şeyi uğultu halinde duymama sebep oluyordu.

Ben bedenimdeki değişimleri gözlerken o birden kapıyı açtı. Bakışları baygın ve kızarıktı. Bir elinde sigarası, bir elinde içkisi vardı. Bardaktan içmeyi bırakmış gibi görünüyordu. Salondaki duman kokusu benim bile başımı döndürdü. Bu koku her gün gördüğüm halüsinasyonları tetikliyordu.

“Sen gerçek misin?” diye sordu. O kadar sarhoştu ki inanamıyordu. Bağımlılığı çok iyi öğrenmiştim. O kadar çok halüsinasyon görüyordunuz ki bazen gerçek ve sahteyi ayırt edemiyordunuz. Çoğu zaman bana da oluyordu. Yaşadığım hayal mi yoksa gerçek mi bilmiyordum.

“Buradayım.” Dedim içimde ona karşı aniden oluşan acıma dürtüsüyle. Altında yine o siyah bol eşofmanı vardı. Üzerinde ise beyaz bir atlet. Allah aşkına, alt tarafı pijama takımıydı ama o kadar yakışıyordu ki yanında smokinli erkekler belirse o yine bu haliyle bile hepsini gölgede bırakır gibiydi. Görüp de bir kez daha dönüp bakmayan bir insan daha tanımıyordum.

“Çok güzel.” Diye mırıldandı sarhoşça kafasını sallayarak. Aniden sendeledi. “Çok güzel. Ben… Sen gideceksin sandım da…” kelimeler ağzında yuvarlanırken iki elinin de dolu olmasına aldırmadan yüzünü kapatıp güldü. “Gelmişsin.” Kenara çekilip girmemi işaret edince kırılgan bir adım attım. Ev çok net esrar kokuyordu.

O kadar çakır keyifti ki arkamdan gelirken birkaç kez sendeledi. Bense sanki daha önce hiç görmemişim gibi etrafı inceleyerek salona ilerliyordum. Aklımda iki düşünce vardı. Şimdi ne yapacaktık? Acaba evinde hap var mıydı? Büyük ihtimalle vardı. Kendisi içmese bile eroin bulundurduğuna bile emindim. Ama çok iyi bir yere saklamış olması lazımdı.

Şule morfini alabilseydi gün sonuna kadar idare edebilirdim. Şimdi ise krize girmem an meselesiydi. Koray’ın sarhoş olması işime gelirdi. Eroin krizine girecek kadar bağımlı değildim. Çok fazla eroin almamıştım. Hatta sadece bir kez damardan denemiştim. O da Serhat yüzündendi. Ama yoksunluk krizimin ağır geçeceği de aşikârdı. Günde üçten fazla içtiğim oluyordu. Daha önce krize girmemiştim ama ucundan döndüğüm olmuştu ve acı vericiydi. O deneyimi hiç yaşamak istemiyordum.

“Gideceğimi biliyordun.” Dedim. Rehabilitasyon merkezi. Tımarhane yani. Oraya benim değil Ceren’in ihtiyacı vardı. Hatta tüm aile gidip birkaç sene kalsak anca düzelirdik. Tüm ailenin psikolojik desteğe ihtiyacı vardı ki babamın bir psikologu vardı zaten. İşler fazla geldiğinde gidiyordu. Onu da annem zorlamıştı zaten. Şimdi hepimiz gitmeliydik.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now